Shop
Yılkı ve Karanlık
 
Bildirimler
Tümünü temizle

Yılkı ve Karanlık

4 Gönderiler
2 Üyeler
0 Reactions
205 Görüntüleme
(@vassago)
Gönderiler: 61
Kanıyla Üye
Konu başlatıcı
 

Arkadaşlar merhaba. Bu hayatında kötü efendilerin elinde saçmalamış olan Yılkı için yazdığım bir hikayedir. Hep birlikte okuyalım Smile

Hayatım, düşüncelerim, kaybettiklerim. Üzgün, yitik, yalnız, durmuş. Bulutları göremezmiş, kalbi ağırmış. Kasıkları ise yaralı.

Uyandığında karanlıktaymış. İnanamamış, uyuyor olmalıyım rüya görüyor olmalıyım demiş. Kalp atışlarını hissedince, karanlıktan başka bir şey göremediğini anlamış. Işık için geldiği yer kararmış, yabancılaşmış ve terk edilmiş. Işığın gücü mü bitmiş ? Elektrik mi kesilmiş ? Hiç bilememiş. Geldiği ev yabancıymış, şalterin yerini bile bilmiyormuş. Geldiğinde mutluluk adına, kapalı bir oda da acı çekiyormuş.
Bunu kendini yararlı hissetmek ve doğru olanı yaptım diyerek kendini avutuyormuş. Karanlıkta kalınca, kendisini tanıyamamış. Artık kendisi değilmiş, kurallı beyni bile onu koruyamamış. Kural koyucusu bile bir hiç gibi yakasından tutup atmış. Odasında çektiği acı, kırılan kaburgaları boşaymış. Kaburgaları iyileşir, yaralar kapanır ama karanlık ebediymiş o diyarda. Diyara başka yerden gelmiş, sözde yüreğini getirmiş. Teslim olmuş ve inanmış yüreği. Karanlıkta tekrar paniklemiş, kalbi hızlı hızlı atıp, sık nefes almaya başlamış. Yavaş yavaş anlıyormuş içindeki öleni.

İlk zamanlar ne karanlık ne aydınlık görmüş. Görmeyi bilememiş. Tek gördüğü ona görünmez olunca, başka bir şey görmek istememiş. Başkasına bakamamış. Bir hafta aynı oda da acaba beni deniyor mu diye beklemiş. Sahip olduğumuz ve asla bizim olmayan zamanı, bir deney uğruna saçma bir gururla beklemiş. Şüphe edemezmiş, şüphe olmazmış onda. Şüphesiz olmak, en iyi olmakmış. Dış kabuğu bile pişmemiş bir insanın elinde akşam yoğurduğu, sabah dinlendirdiği ekmek hamuru gibiymiş. Yoğrulması bittiğinde Gregor gibi değişimini tamamlayamamış olanın elinde kir olarak kalmış. Gidip elindeki kirleri yıkayan o pişmemiş kabuksuz, hamuru dinlendirmek için Acı kalıbına koymuş.
Akşam ekmek olacağını bildiğinden kendini yararlı, hissetmiş. Tekrar dengesiz bir hamur olmuş. Bir hafta çabuk geçmemiş. İnanamayacak kadar düşüncesiz olan Özgürlük Anıtı, gözleri bağlı olduğu için kendisine tecavüz edenleri görememiş. Hayatı, sahip olduklarını ve damarlarındaki kanları akıp gitmiş. Kaybettiği kanı, ilikleri bile üretememiş.

Etrafına bakınmayı kesip, kafasını öne eğip aitliğini aramış. Önce elini boynuna, daha sonra kurumuş kanla kaplı sol memesine götürmüş. Ama ne tasmayı ne de kalbini hissetmiş. Beyni, kurulan bütün baskı kurallarını yavaş yavaş yıkmaya başlamış. Kurallar, kuyunun dibinde ölüme terk edilen eski deniz tabanları kadar çatlamış, çakmaksız sigara kadar gereksiz olan, yılkı için birer çivili odaymış.
Elleriyle çıkışı ararken, kesmiş her yanını. Kanı akmış, akmış, akmış … Daha sonra kendine gelmiş. Aç, susuz, terk edilmiş, güvensiz ve ölmek üzere olan yılkı, yavaş yavaş onu kesen çivilerin geri çekildiğini görmüş. Beyni ve kuralları çarpışıyorlarmış. Beyni kazanmış, yüreği, hisleri, kasıkları, göğüsleri, suratı ve gözlerini kaybetmiş. Kurallar yıkılırken, beni ona “ Hayatta Kal “ demiş. Sadece zaman demiş. Tek sahip olduğumuzu benden esirgemiş. Başkasına zamansız, süresiz, koşan yılkının tüyleri tamamen kirlenmiş. Beyazlığı kalmamış. Beyni kazanmış ve “ Hayatta Kal Yılkı “ Demiş.
Kuyu artık beline geliyormuş. Hala şaşkın, ürkmüş, kızamayacak kadar kurallı olan Yılkı, ayağa kalkmaya çalıştığında olduğu yere yığılmış. Ayaklarının kırık olduğunu anlamış. Beyni “ Hayatta Kal Yılkı “ demiş. Yürüyemediği için emeklemesi gerekmiş. Bir zaman sonra Yılkı, emeklemiş. Acısı, bütün vücudundaymış, yorulmadan aldığı bu acı, hayatı yaşama acısıymış aslında. Artık kuyu kalmamış ama Yılkı kuyudan sadece bir adım uzaklaşa bilmiş. Beyni “ Hayatta Kal Yılkı “ Demiş. Yılkı ilk defa, Hayat diye sormuş. İç çekerek, kendisinden geriye ne kaldığını görmüş.

Ayakları kırık, elleri kesiklerle dolu, göğüsleri yaralı, kulakları sağırmış. Beyni “ Hayatta Kal Yılkı “ demiş. Yürümeye zorlamış kendini. Kendi olamamış hiçbir zaman. Kendisini zorlamış. Kafası önde, bir sağ el, bir sol bacak olacak şekilde dizleri param parça halde emeklemiş. Öyle yorulmuş ki, ağrıları onu uyutmuyormuş. Sırt üstü yatan Yılkı, etrafına sadece boynunu çevirerek bakabiliyormuş. Gördüğü ilk şey, koyunun artık yerinde olmadığı, sadece vadinin ortasında kara bir delik olduğu imiş. Fazla uyuyamamış Yılkı. Sıçrayarak uyanmış, boynunu biraz kaldırıp, beyni “ İlerlemelisin, karanlıktan uzaklaşmalısın Yılkı “ Demiş. Suratında vücudunun bitikliği, kalbindeki boşlukla birlikte sadece emeklemiş. Bir süre sonra olduğu yerde kalmış. Nereye gideceğini bilememiş. Etrafına bakınıp anlamaya çalışmış. Anlayacak kalbi, akacak kanı olmadığından hiçbir şey ona gerekli gelmemiş.

Bir süre beklemiş. Bir şey olması için beklemiş. Hiçbir şey olmamış. Vadi dağın eteğindeymiş. Aşağısı karanlık olduğundan, yukarıya doğru emeklemeye başlamış. Temiz hava iyi gelir, belki yiyecek bir şey bulurum demiş. Vadideki otlar yerini taşlara ve sık ağaçlara bırakmış. Ağaçlardan yolunu göremiyormuş. Her ağaç aynı korkutuculukla, aynı karanlıkla ona bakıp gülümsüyormuş. Göğüsleri kanamış, kalbi atmaz olmuş. Olduğu yere yığılıp kendinden geçmiş. Kalktığında yine geceymiş, yolu hiç aydınlanmıyormuş. Tek ışığı beyninden gelen “ Yaşa! Hayatta Kal Yılkı “ mesajıymış. Tekrar doğrulan Yılkı, etrafına bakınmadan ilerlemiş.
İlerlemiş, ne yaptığını bilmeden emeklemiş. Dizlerinden akan kanlar toprağı boyamış. Kolları titriyormuş. Sırt üstü yatıp kendinden geçmiş. Kalktığından hava da dolun ay varmış. Ayın Işığı altında tekrar emeklemeye başlamış. Artık ağaçlar yeşilmiş, gövdeleri kahverengi, kabukları ve kozalakları yaşlıymış. Birden durmuş, inanamamış. Tek elini kulağına götürüp, kulaklarını kontrol etmiş. Emin olmadan önce tekrar duymuş. Beyni “ Duydun işte “ demiş.

Duyduğu benim Adaigom muş. Bekleyerek yazdığım, sadece duyabilecek olanın duyacağı Adaigoymuş. Sese doğru emeklerken, ışığı görmüş, inanamamış. Ama emeklemeye devam etmiş, dermanı kalmayınca olduğu yere yığılıp kalmış. Kalktığında dolun ay ve onun ışığı aklına yol göstermiş. Eve doğru emekleyen, Yılkı nedenini bilmediği bir merak yaşamış. Bu evin bu ıssız yerde ne işi var demiş. Bırakın içimdeki boşluklarla kaybolayım demiş.
Emeklemiş, artık yakınmış. İyice yaklaşmış, ev ahşaptan yapılma, içi kitap, umut ve müzik dolu bir evmiş. Kapıya geldiğinde bitmiş. Oraya yığılmış.

Ejderlerin çiftleşme dönmelerini okurken bir ses duydum. Kalbim duydu, kulaklarım işitti. Birisi benim Adaigo mu mu duymuştu ? Olabilir miydi ? Bu hayat, bana bunu verir miydi ? Bulmuş muydum ? O muydu ? Duyarak mı gelmiş yoksa kayıp mı olmuştu ormanda ? Ay Işığı gerçek miydi duygularımıza ?
Özür dileyerek Adaigoyu kapattım. Sessizlik her yeri doldurdu. Kalp atışlarını duyuyordum, yaralıydı. Kanıyordu, bitmişti. Onu buradan bile hissediyordum. Kapıyı açmam bir saatimi buldu. Ne bulacaktım ? Şüpheliydim. Zaman elimdeki kalem kadar hızlı geçiyordu. Yazdığım zaman, yakalıyordum onu. Şömineme odunları attıktan sonra, duygularımla yerimden kalktım, kapıya yöneldim, elim kapının kulpa dokunduğundan kala kaldım. Öylece, yukarı bakıp Kami-samanın beni gördüğünü düşündüm. Bunca yıl yazdıklarım, anlaşılmamışlığım, kitaplarım, düşüncelerim, müziğim, hayatım tamamlanmak üzereydi.

Kulpu bastıran, kapıyı aralayan kalbim oldu. Gözlerimi aşağıya indirip onu gördüğümde, Kami bu nasıl olur ? Neyin bedeli bu kadar ağır olur dedim. Düşünceler beynimde satranç oynarken, eğilip onu içeri sürükledim. Onu sarsmamla kendine gelir gibi oldu, konuşmasına izin vermeden, onu yatağıma yatırdım. Mutfağa gidip, bir kova su ve temiz bez alıp içeri geldim. Önce sol göğsünü temizledim. Belki kalbi temizlenir diye. Yaklaşık üç saat, mutfağa gidip gelmekle geçti. En azından vücudundaki yaraları temizlemiştim. Suratı bembeyazdı. Ona Yılkı demeye başladım. Üzerine bir battaniye çekip her zamanki koltuğuma dönüp, sabah oluncaya kadar ona baktım ve bendeki karşılığını baktım.

Sabaha karşı kıpırdanmaya başlayınca, yanına gittim. Gözlerini açıp, beni gördüğünde korkmuştu. O bakışları hiç unutamam. O kadar yarasına rağmen, yatağın köşesine sığınıp, saklanmaya çalıştı. Korkma dedim, “ Seni İncitmeyeceğim. “ Hiçbir şey söylemeden bana baktı. Ne kadar bakıştığımızı bilmiyorum. Gözlerini aşağıya kaydırmaya başladığında içimde kabaran şefkati size anlatamam.

Bir şey söylemeden mutfağa gidip yemesi, kendine gelmesi, yaralarının kapanması için bir şeyler hazırladım. İçeri girerken onu izliyordum. Beni fark etmemişti. Evime bakıyordu, kitaplarıma, müziklerime, yazdıklarıma. Bana bakıyordu kısaca. Daha önce böyle bir ev görmediği gözlerindeki şüphede belliydi. Daha önce, karanlık, bencil, bekletilmiş, örselenmiş, kullanılmış olan evleri arıyordu benim odamda. Şaşırıyordu, içeri girip yemeği önüne koydum. Hala inanamıyordu. Hiçbir şey söylemeden, diğer odaya geçtim. Geldiğimde yemek yiyordu. Suratında gördüğü şefkatin hüznü vardı. Bir şey demedim. Koltuğa geçip kitabıma geri döndüm. Ona baktığımda uyuyordu. Yaraları kabuk tutmuş ve kaşınıyordu. Bunu hissedebiliyordum.

Uyandığında hiçbir şey demedim. ”Siz kimsiniz ve bana neden böyle davranıyorsunuz “dedi. “Adaigoyu duyan ve bu halde olan birisine yardım etmekten başka bir şey yapamam” dedim. Sustu, bir şey demedi, ama ilk güne göre daha rahattı. Sonra “ isterseniz iyileşinceye kadar burada kalabilirsiniz, ben size bakarım “ dedim. Bakışları inanamadığını söylüyordu. Bir şey demedi, işte o zaman kaldığını anladım. Ona hikayesini sorduğumda bana anlattıklarını başlarda size yazdım.
İşte bana Ay Işığında gelenin hikayesi böyledir.

I am the pure flame that burns
I am (ever shining) Sirius son
I am the infinite space
I am the most conquering One

 
Gönderildi : 29 Mayıs 2013 02:07
MasterDaPain
(@masterdapain)
Gönderiler: 4045
BDSM Ustası Yönetici Admin
 

Kafam az biraz karışdı desem yeridir. Tekrar okumam gerekiyor Wink Paylaşım için teşekkürler.


Parox Dark - Gabriel Azrael

 
Gönderildi : 7 Haziran 2013 15:36
(@vassago)
Gönderiler: 61
Kanıyla Üye
Konu başlatıcı
 

Kafam az biraz karışdı desem yeridir. Tekrar okumam gerekiyor Wink Paylaşım için teşekkürler.

Biraz kapalı bir konu ve serenat niteliğindeydi Smile

I am the pure flame that burns
I am (ever shining) Sirius son
I am the infinite space
I am the most conquering One

 
Gönderildi : 27 Ağustos 2013 12:36
MasterDaPain
(@masterdapain)
Gönderiler: 4045
BDSM Ustası Yönetici Admin
 

Kafam az biraz karışdı desem yeridir. Tekrar okumam gerekiyor Wink Paylaşım için teşekkürler.

Biraz kapalı bir konu ve serenat niteliğindeydi Smile
Smile


Parox Dark - Gabriel Azrael

 
Gönderildi : 16 Eylül 2013 14:21
Paylaş:
BDSM Türkiye

Merhaba

Hoşgeldin

Forumun Yeni Düzenine

Tüm Forumu

AÇMAK İÇİN GİRİŞ YAP

VEYA

ÜCRETSİZ KAYIT OL