Shop
Bildirimler
Tümünü temizle

Kasaba meydanı

5 Gönderiler
3 Üyeler
0 Reactions
596 Görüntüleme
(@tornado)
Gönderiler: 3626
BDSM Ustası
Konu başlatıcı
 

Kasaba Meydanında Bir Gün

Massachusetts’te güzel bir gündü. 1760, Haziran’ın 15. günü. Hava sıcaktı, ama çok nemli değildi fakat mahkeme salonu havasız ve nemliydi. Bu biraz da bugünkü davalara olan rekor katılımdan kaynaklanıyordu. Kasabanın dilinde Rebbeca Hampton‘nın davası vardı.
Kasaba halkının çoğunluğu jürinin kararına kulak kesilmişti.
Rebbeca aleyhine deliller çok kuvvetliydi ve artık karar verilmişti. Bu mahkemenin karşısına bu kadar genç ve güzel bir kadının çıkartılması alışılmış bir şey değildi.
Salonda herkes birbirine tahminini fısıldıyordu. Kapı açıldı, bir koruma ve arkasından davalı içeri girdiler. Arkasında başka bir koruma daha vardı. Rebecca’nın üzerinde sade, muhafazakâr beyaz bir pamuklu giysi vardı. Kalabalığın çoğu çirkin itibarından dolayı onu beyazlar içinde görmek istemiyordu. Elleri arkasında bağlıydı. Hâkimi bekleyeceği ahşap parmaklığın önüne getirildi.
Mübaşir içeri girdiğinde derin bir sessizlik oluştu ve mübaşir seslendi: “Herkes ayağa! Duyuyor musunuz beni! Majestelerinin mahkemesi başladı. Saygıdeğer hâkim William Cosgrove içeri giriyor.”
Başında beyaz peruğu ve üzerinde cüppesiyle hâkim salona bankın arkasında kalan kapıdan girdi. Koltuğuna oturdu ve onun ardından dinleyiciler de yerlerine oturdular.
"Rebecca Hampton," dedi hâkim. "Mahkeme seni fahişelik yapmaktan ve tahrik edici hareketlerden suçlu buldu." Rebecca utançla yüzünü astı. Hâkim sözlerinin iyice anlaşılması için biraz bekledi. "Majesteleri Kral III. George ve Vali Smith adına açıklıyorum ki yarın tüm gün haklın önünde falaka ile cezalandırılacaksınız. Bu geceyi nezarethane geçireceksiniz. Cezanız ayıplanmanız içindir ve utanç dolu çığlıklar yarın sabah başlayacak ve akşamüstü güneş batana dek sürecektir. Ders almanızı ve günahkârlıktan kurtulmanızı dilerim.” Hâkim çekicini vurarak duruşmayı sonlandırdı.
Rebecca’nın gözlerinden ilk kez yaş geldi. Mahkûm edileceğini hiç düşünmemişti.
O gece, hücresinde yalnız kaldı. Uyumaya çalıştı. Sabahki zorluklar için güçlü olması gerekiyordu. Fakat falaka koltuğunun hayalleri aklından çıkmıyordu. O koltukta başka şanssız kadınlar görmüştü önceden. Çoğunluk falaka koltuğunun kadınlar için kırbaçlama direğinden daha merhametli bir ceza olduğunu düşünüyordu. Kasabadaki tutucu fikirlerden dolayı adaletin en acımasız destekçileri bile bir kadının herkesin içinde kırbaçlanmasından çekiniyorlardı ve İngiliz yasaları kadınların toplum içinde kırbaçlanmasına izin verdiği halde, hâkim, valinin de izniyle, bu konuda halkın isteğini geri çevirmiyordu.
Falaka koltuğunda gördüğü zavallıları hatırladı. Sabah dayanmaya çalışacağı ceza korkunç ve muhtemelen çok acı verici olacaktı. Tüm gün boyunca aşağılanacağını, utandırılacağını ve kasaba halkının acımasız kırbaçlarına bırakılacağını düşüne düşüne ağlıyordu.
Rebecca cezasına kendini hazırlanması için şafak vaktinden yaklaşık bir saat önce uyandırıldı. Yıkandı ve mavi kıyafetiyle beyaz ayakkabılarını giydi. Muhafızlar katıydı ama genelde kibardılar. Birkaçı zavallı kız için üzülüyordu, ama çoğunluğunun hiçbir sempatisi yoktu. Kendini bu duruma yine kendi düşürmüştü.
Şafaktan biraz önce, nezarethaneden çıkarılarak sokakların arasından kasaba meydanına getirildi. Küçük bir kalabalık cezasını çekmesine şahit olmak için şimdiden toplanmıştı bile. Yaşlısından gencine herkes vardı bu kalabalıkta. Sıradan insanlar ve zenginler onu dalgın, düşünceli gözlerle izliyordu. Bazı kaba adamlar şimdiden hakaret ve alay etmeye başlamışlardı.
Rebecca tüm bu hakaretlere ve inciten bakışlara karşın soğukkanlılığıyla sessizliğini korumayı biliyordu. Ama falaka koltuğunu ve kırbaç direğini görünce yüreğine bir korku salındı.
Kırbaç direği yaklaşık 8 fit yüksekliğindeydi. Altında her iki tarafında iki set tahta vardı. Katı, sert bir tahta kurbanın oturduğu bankın önünü kapatıyordu. Tahtadaki iki delik kurbanın elleri için koltuğun üst taraflarında birbirine yakın konumlanmıştı. İki fit aşağıdaki iki delik ise kurbanın ayak bilekleri için daha da aralıklı tasarlanmıştı. Bir de tahtaların tam ortasından aşağıya doğru inen bir demir vardı, bu, başka işkencelerde kullanılmak içindi. Rebecca zorlukla yutkundu. Burası 12 saat boyunca onun evi olacaktı.
Kasaba şerifi muhafızlarla buluştu ve Rebecca’yı kalabalığın ortasına, kırbaçlama direğinin önüne götürdü. Bir kâğıt çıkardı ve boğazını temizledi. Yüksek, güçlü bir sesle, mahkeme kararını okumaya başladı:
"Beni dinleyin! Beni dinleyin! Rebecca Hampton fahişelikten ve tahrik edici hareketlerden dolayı suçlu bulundu. Majesteleri Kral III. George ve Vali Smith’in emriyle güneşin doğuşundan batışına kadar halkın önünde falaka koltuğunda cezalandırılacaktır. Ceza derhal başlayacaktır."
Şerif Rebecca’yı falaka sandalyesinin arkasına götürürken halk ona gülüyor ve alay ediyordu. Rebecca itiraz etmenin faydasız olacağını ve sadece insanlara yeni bir eğlence çıkacağını biliyordu. Acıya katlanmakta ve insanlara yalvarışları duyuldukça vereceği tatmin duygusunu yaşatmamakta kararlıydı.
Tahtalar açıldı, şerif Rebecca’yı banka oturttu. Rebecca hiç direniş göstermiyordu. Şerif nazik ve kibar davranıyordu. Fakat Rebecca, direnirse bu iyi davranışların değişeceğinin farkındaydı. Gösterildiği şekilde ayak bileklerini alt tahtadaki oyunlara, ellerini de üst oyuklara yerleştirdi.
Şerif giysilerinin ya da teninin oyukların üst köşesine gelmediğini kontrol etti. Sonra, tahtaları yavaşça ve dikkatlice indirdi, bunu yaparken Rebecca’nın giysilerinin ya da teninin tahtaların arasında ezilmemesine özen gösteriyordu. Tahtalar yerine geldiğinde ve her şey tamam olduğunda, şerif menteşelere kalın bir demir kilit taktı, böylece tutsağın kendisinden başka kimse tarafından serbest bırakılamayacağından emin olacaktı.
Görevi bittiğinde Rebecca’ya döndü ve “Kilit güneş batmadan önce çıkarılmayacak, Bayan” dedi. Rebecca şerifin gözlerinde acıma izlerini görüyordu. Şerif bunu daha önce de görmüştü ve çok uzun ve zor bir gün geçireceğini Rebecca’dan daha iyi biliyordu.
Mahkemenin bir memuru elinde beyaz bir tabelayla yaklaştı ve tabelayı kırbaçlama direğinin zincirlerine astı. Tabelada kalın kırmızı harflerle “FAHİŞE” yazıyordu. Bunu gören halk gülmeye ve alkışlamaya başladı.
Rebecca hemen tahtalardan kurtulmaya çalıştı. Her zaman, tahtalar kilitlendiğinde el ve ayak bileklerini deliklerden kolayca kurtarabileceğini düşünmüştü. Şimdi onu korkutan şey, kendini bir inç bile olsun geri çekememesiydi. O halini düşününce gözleri doldu. Sıkıca bağlanmıştı ve çaresizdi; güneş batana kadar da kimse onu kurtaramayacaktı. Kararlı olmasına rağmen, utanç ve korku içinde hıçkıra hıçkıra ağlıyordu şimdi.
Şerif şimdi falaka koltuğunun 50 yard ilerisinde bir koltukta gölgelik altında dinleniyordu. Gün boyunca olanları izleyecekti ama çok fazla müdahale etmeyecekti.
Şerifin iki bulunma amacı vardı. Birincisi ve en önemlisi kalabalığı kontrol etmekti. Genç, güzel ve çaresiz bir kadın en onurlu erkekleri bile baştan çıkarmaya yeterdi. Bunun yanında, günün ilerleyen saatlerinde, insanlar günlük işlerini bitirdiklerinde işler daha da eğlenceli olabilirdi. Bunun için, bir bakıma, mahkûmu korumak için orada bulunuyordu.
Bir kaçış ya da kurtarma girişimi daha önce hiç olmamıştı. Ama her şeyin de bir ilki vardı. O yüzden, şerif aynı zamanda suçlunun başında nöbet tutuyordu.

Kalabalık ilk anlarda yaralarcasına bakıyordu ve alay ediyordu. Rebecca’nın gözleri yerde geziniyordu, komşularıyla göz göze gelmekten kaçınıyordu.
Genç bir adam kalabalığı yararak ilerliyordu. Adı James’ti, kasabanın deri ustasıydı. Elinde geniş bir çuval ve ufak bir tahta bir masa taşıyordu. Falaka koltuğunun yanına geldi ve masayı koltuğun soluna kurdu. Sonra çuvalı yere bıraktı ve içindekileri masa üstüne yerleştirmeye başladı.
Rebecca yaptıklarını izliyordu ve James aletleri masaya sıraladıkça korkudan gözleri daha da açılıyor. Gözyaşları tekrar akmaya başladı çünkü hafif işkence aletlerini tanıyordu. Bu aletleri tabiî ki onun üzerinde kullanamazlardı! Daha önce böyle korku hikâyeleri dinlemişti ama o ana kadar bunların hiçbirine inanmıyordu.

James çuvaldakilerin hepsini masaya boşalttı. Çuvalı katladı, koleksiyonunu gözden geçirdi. En başta yemek yapmakta kullanılan bir çift tahta kaşık vardı. Kaşıkların yanında deri bir erkek kemeri duruyordu, onun yanında da deri bir kırbaç. Bu kalın deri parçasının eni kemerden daha fazlaydı, ama orta noktasına yakın, uzunlamasına iki ayrı uca bölünüyordu.
Deri kırbacın yanında atları cesaretlendirmek için kullanılan geleneksel sürüş kırbacı vardı. Tutacak yeri uzun, ince ve esnek olan bu kırbacın ucuna da esnek üçgen bir deri parçası bağlanmıştı. Tutacağın uzunluğu 6 inçti ve tene batması ve kırbacın ucunda teni kızartması, ama eti kesmemesi ve çürütmemesi için tasarlanan deri kuyrukları vardı.
Kırbacın yanında uzun, ince ve esnek bir bambu sopası vardı. Bunu halk çok iyi tanıyordu. Sopanın yanında çeşitli tüyler duruyordu.
Rebecca bu korkunç aletler üzerinde göz gezdirince hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Nasıl zarar vereceklerini bilmiyordu ama ne yazık ki çok geçmeden öğrenecekti.
James falaka koltuğunun önünde diz çökünce Rebecca için her şey daha da berraklaştı. James Rebecca’nın sol ayakkabısının bağcığını çözdü, ayakkabıyı yavaşça ayağından çıkardı, beyaz çoraplar göründü; şimdi olacakları daha iyi görüyordu Rebecca. Ayakları tüm kasaba halkının önünde çıplak bırakılacaktı! Daha kötüsü, bağlı ve çaresiz ayaklarına o korkunç aletlerle vuracaklardı!
İlk anda konuşamayacak kadar şok içindeydi; James sağ ayakkabısının bağcıklarını çözmeye başlayınca, sadece onun duyabileceği bir yumuşak sesle yalvarmaya başladı:
"Oh lütfen, Efendim! Yapmayın! Lütfen ayakkabılarımı bırakın! Lütfen ayaklarını herkese göstermeyin! Lütfen?" sesiyle ve gözleriyle yalvarıyordu. Korktuğu işkenceden ayaklarının korunması için ayakkabılarının ayaklarında bırakılmasını diliyordu. Yalvarışları umutsuzlaştı, James sağ ayakkabısını da çıkardı ve sonra çoraplarını da yavaş yavaş çekmeye başladı.
"Oh hayır!! Çoraplarım kalsın! Lütfen, Efendim, bana acıyın!" yalvarmaya başladı yeniden. Ayakkabıları için yalvarmıştı, ama az da olsa bir koruma, tamamen korumasız kalmaktan iyiydi. James’in çoraplarını bırakması için yalvarıyordu; ama James çorapları parmak uçlarında çekerek çıkardı ve Rebecca’nın küçük, yumuşak, temiz ve güzel ayakları göründü.
Rebecca çıplak ayaklarında serinliği hissetti ve parmaklarını büktü, bilinçaltında ayaklarını örtecek ve koruyacak bir şeyler aradı ama havadan başka hiçbir şey yoktu.
Ayakları soyduktan sonra, James insanlara doğru ilerledi. İşkenceyi başlatacak birilerini arıyordu gözleri. Gönüllü hiç kimseyi göremedi. Herkes bu çaresiz ayaklara işkence etmek istiyor olsa da, kimse ilk gönüllü olmaya yanaşmıyordu.

Rebecca ahşap koltuktan kurtulmaya çalışıyordu ama bu imkânsızdı. Elleri ile sadece boşlukta mücadele ediyordu ve ayaklarını tahtalar izin verdiğince oynatabiliyordu. Dehşete düşmüştü. Gördüğü acımasızlığa inanamıyordu. Kasaba halkı -komşuları- çıplak ayaklarına işkence etmeye davet ediliyorlardı!
James birkaç dakika bekledi. Sonra, insanların izleyip fısıldaşmaktan başka bir şey yapmayacakları aşikâr olunca, James eğlenceyi kendi başlatmaya karar verdi. Kollarını sıvadı ve tekrar koltuğa yaklaştı.
James Rebecca’nın çaresiz ayaklarının önünde diz çöktü ve cebinden uzun bir ip çıkardı. İpi Rebecca’nın sağ ve sol ayak başparmaklarına sakince doladı. İpin bir ucunu da bir vidaya doladı. İpi, Rebecca’nın ayakları sabit, dik kalacak şekilde sıktı, taban derileri gerilmişti. Rebecca ağlıyor ve kendisine acıması için James’e yalvarıyordu.
James işini bitirdiğinde, Rebecca'nın ayakları neredeyse hareketsizdi. Sadece serbest olan sekiz parmağını kımıldatabiliyordu. Güzel çıplak ayakları şimdi sabit ve çaresiz, ve tamamen kalabalığın acımasız bakışlarına maruz bırakılmıştı.
Aynı sakinlikle, James Rebecca’nın cezasına başlamaya karar verdi. Alet koleksiyonunu gözüyle taradı ve tahta kaşıklardan birini seçti.
Cezasının başlayacağını anlayan Rebecca James’e yalvarıyordu.
"Oh, lütfen, Efendim! Lütfen bunu bana yapmayın! Lütfen bana acıyın!" diye ağlıyordu.
James, hiçbir şey söylemeden, kaşığın arkasını Rebecca’nın çaresiz tabanlarına doğru tuttu. Kaşığı Rebecca’nın sağ tabanına hızla vurdu. Rebecca’nın nefesi kesildi, dişlerini sıktı, kaşık tam da kavise gelmişti. Kendini tam toparlayamadan, kaşık bu sefer sol tabanına indi. Acı içinde kısık sesle bağırmaya çalışıyordu.
James narin tabanlarına 2 – 3 saniyede bir vurdukça Rebecca bunun bitmesi için acılar içinde yalvarıyordu. Kaşık tabanlarında şapladıkça çığlıklarla ağlıyor ve acı çektiği her halinden belli oluyordu. Bir iki dakika sonra, James sıklığı ve şiddeti artırdı. Rebecca’nın tabanlarına, hiç durmadan, çıplak ayakların her bir noktasının tahta kaşığın acısını hissettiğinden emin olurcasına vuruyordu. Rebecca şimdi sesinin son raddesinde çığlık atıyordu, durması için James’e yalvarıyordu. İnsanlardan yardım dileniyordu. Birden gözleri şerife takıldı.
"Şerifff!!! LÜTFEN BANA YARDIM EDİN! ONU DURDURUN!! LÜTFEN!! MERHAMET EDİN!!" utanmayı unutmuş gibi haykırıyordu. Çektiği acılar yüzünden artık sabahki soğukkanlılığından ve yardım dilenmezliğinden eser kalmamıştı.

 
Gönderildi : 6 Nisan 2006 13:00
(@masternick)
Gönderiler: 7123
BDSM Evrimci
 

Çok güzel olmuş ruzgar, ama çevirmenden yazılı izin aldın mı? Telif haklarını ihlal etmiş olmayasın ? Smile

 
Gönderildi : 6 Nisan 2006 13:17
(@tornado)
Gönderiler: 3626
BDSM Ustası
Konu başlatıcı
 

Valla zannetmiyorum.Ben sadece birleştirdim.Ama banada dava açarsa kendisi bilir yani 😛

 
Gönderildi : 6 Nisan 2006 13:58
(@smaster)
Gönderiler: 244
BDSM Ruhlu
 

açtım bile Smile kusura bakmayın dün gönderemedim, işler biraz durulursa bugün iki sayfa birden göndericem, zaten bi sayfayı dün neredeyse tamamlamıştım..

 
Gönderildi : 6 Nisan 2006 14:01
(@tornado)
Gönderiler: 3626
BDSM Ustası
Konu başlatıcı
 

Ozaman sen kaldıgın yerden devam et.ben eklerim buraya.Tabiki bunun devamı ise.

 
Gönderildi : 6 Nisan 2006 14:17
Paylaş:
BDSM Türkiye

Merhaba

Hoşgeldin

Forumun Yeni Düzenine

Tüm Forumu

AÇMAK İÇİN GİRİŞ YAP

VEYA

ÜCRETSİZ KAYIT OL