Hikaye 1.2. Bölüm
1.Bölüm:
BİLİNMEYENE YOLCULUK:
Dikkat! Uçak kalkışa hazır lütfen kemerlerinizi bağlayın.
Anonsu duyuyordum ama aklım hala yaşadıklarımdaydı. Vücudumu saran iplere ilk başta direnmiş olsam da o iplerin artık ruhumu da sarmasına engel olmamıştım.
- Bey efendi lütfen kemerinizi bağlar mısınız?
Bu düşünceler içinde, hostesin yanıma geldiğini fark etmemiştim bile, rüyamda yürüyordum adeta, evet evet bu bir rüya olmalıydı. Acele bir şekilde kemerimi bağladım. Nasıl olmuştu da ben bu duruma gelmiştim?
Aslında her şey yine böyle bir uçakla İzmir’e gelişimle başlamıştı. O gün çok mutluydum.
Senelerdir tatile çıkamıyordum ve en sonunda iznimi alabilmiştim. Hava alanında beni, üniversitede okuduğum dönemlerde ev arkadaşım olan Hakan karşılayacak ve 1 gün İzmir’de kaldıktan sonra beraber Marmaris İçmelere gidecektik.
Uçaktayken gözüm yan koltukta oturan kadının bacaklarına takıldı. Kadının bacakları, vücudu çok güzeldi ama kaçamak bakışlarla çok da fazla inceleyemedim. Uçaktan indiğimde Hakan beni bekliyordu. Evlerine gidip ailesi ile güzel bir yemek yedikten sonra, Alsancak’ta bir gece klübüne gittik. Ortam çok güzeldi ve tesadüf eseri uçakta gördüğüm o güzel kadın barda yanımda oturuyordu. Onunla tanışmak istiyordum. Ne desem diye düşünürken, o benden hızlı davranmıştı.
- Ateşinizi rica edebilir miyim?
Hızlıca sigarasını yaktım.
- Merhaba sanırım İstanbul‘dan uçan herkes bu mekanı tercih ediyor.
- Pardon anlayamadım?
- İsterseniz size bir içki ısmarlayayım ve bu konuyu bir şeyler içerken daha detaylı konuşalım.
- Ah evet aynı uçaktaydık değil mi?
Hakanın kulağına yaklaşıp usulca özür diledim. Hakan zaten üniversite zamanlarında da her zaman anlayışlıydı. Bardan kalkarak ufak bir bistroya geçtik. Tanışma faslından sonra her şey yolunda gitti. Birkaç kadeh içkinin ardından içkinin verdiği rehavet ile Melek başının gürültüden çok ağrıdığını, evinde devam etmemizin bir sakıncası olup olmadığını sordu. Teklifini düşünmeden kabul ettim ve ardından yola çıktık.
Ev Teleferik tarafında sırtı tepeye dayanmış, önü ise ormanlık arazi olan sakin bir yerdi. Eve girdiğimizde kocaman bir salonun ortasında sadece bir oturma grubu ile bir sehpa olduğunu gördüm. Açıkçası yabancı olduğum bir yerde böylesine garip ve ıssız bir ev bana ürpertici gelmişti ama bir taraftan içimde anlam veremediğim bir heyecan vardı. Yaptığım şeyler mantıksız gelse de ben bu heyecana karşı koyamıyordum.
Meleğin getirdiği içkiyi yudumlamaya başladığımda, benden elbisesinin fermuarını açmak için yardım istedi ve üzerine daha rahat bir şeyler giymek üzere üst kattaki odalardan bir tanesine çıktı. En son hatırladığım şeyde buydu.
Gözümü açtığımda kendimi bir sandalyeye bağlı olarak buldum. Üzerimde sadece boxer vardı. İpler vücudumun her tarafını sarmış ve sıkıca bağlanmıştım. Kurtulmaya çalıştıkça canım acıyordu. Bir süre uğraştıktan sonra bu çabamın boşuna olduğunun farkına vardım. Beni neden bağlamıştı? Yoksa bir organ mafyasının eline mi düşmüştüm? Binlerce soru kafamın içine üşüşmüştü.
Topukların ahşap zemin ile buluştukça çıkan sesleri kulağıma geldi. Bir an kendimi elektrikli sandalyeye bağlı bir suçlu gibi hissettim. Bu topuk sesleri de benim cenaze marşımdı adeta ve celladım da giderek yaklaşıyordu.
Benim güzel celladım kapıdan göründü, üzerinde vücudunun kıvrımlarını ortaya çıkartan siyah korse, kusursuz bacaklarıyla bütünleşince hipnotize eden geometrisi, jartiyere yükselen file çoraplar ve ayaklarında yüksek topuklu terlikler vardı. Ayaklarına sürdüğü siyah ojeler öylesine parlaktı ki, çorabın altından bile parlıyordu. Azrail canımı almak için kapıma kadar gelmişti ve canımı alacak olması onun bir melek olması durumunu değiştirmiyordu. Meleklerin ne kadar güzel yaratıklar olduğunu o an anladım
.
- Bana neden bunu yapıyorsun?
Demeye çalıştığım anda, Terliğin sivri topuğunu göğsüme bastırdı. O an nefesim kesildi ve sandalye arkaya yaslanmaya başladı ama nedense düşmüyordu. Avazım çıktığı kadar bağırmaya çalışmış olsam da hızlı bir hareketle ayağından terliğini çıkartarak ağzımı ve burnumu tıkayacak bir şekilde bastırmaya başladı. Nefes almakta güçlük çekiyordum, Gözüm birden tavana takıldı. Tavandan gelen iplerin makaralı bir düzenek vasıtasıyla sandalyenin arkasına kadar uzandığını fark ettim.
Bir an güzel celladım ile göz göze geldim. O an yaşadığım onca heyecana rağmen ereksiyon olduğumu hissettim. Bu durumu sanki bakışlarımdan anlamıştı ve şuh kahkahaların duvardan seken yankıları adeta kulaklarımda patlıyordu.
Nasıl bir sapıktım ben diye düşünürken kahkahalar kesildi.
- Güzel! Seninle çok eğleneceğiz! Sahi unutmadan gelirken gördüğün gibi burada seni bir tek ben duyabilirim.
Diyerek uzaklaştı.
-Bey efendi iyi misiniz? İstanbula indik ve uçakta bir tek siz kaldınız.
Yaşadıklarımı düşünürken zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. Peki şimdi ne olacaktı? Ne yapacaktım? Nasıl yapacaktım
2. BÖLÜM :
MELEK İLE İLK TEMAS:
Yıllardır ikamet ettiğim evime ilk adımımı attığımda, sanki ait olmadığım, yabacı bir yere geldiğimi hissettim. Çantamı kapının girişinde bıraktım ve dolaptan bira alarak televizyonun karşısında bulunan koltuğuma oturdum.
Biramı yudumlarken adeta duvarların üzerime geldiğini hissediyordum. Henüz ayrılalı 3 saat olmuştu ama farklı şehirlerde olma düşüncesi, o geçen her saatin benim için bir ömür gibi geçmesini sağlamıştı. Oysaki o ilk kaçma girişimimi hatırlıyorum ne kadar aptalmışım.
- Hıh çok eğlenecekmişiz, nereden düştüm ben bu çılgın kadının eline? Kaçmalıyım bir an önce, bunun bana ne zaman ne yapacağı hiç belli olmaz. Gerçi, böyle güzel bir meleğin ellerinde olmak, saçmalama Çokta sıkı bağlamış, kurtulmaya çalıştıkça daha çok canım acıyor. Evet, buldum, tuvaletim geldi, bahanesi ile beni çözmesini sağlayacağım. Sonrası kolay zaten, ellerimi çözdükten sonra bir kadının elinden kurtulmakta ne var.
- Meleeeek
- Aynı topuk sesi, sanırım bu melodi ve kapıdaki görüntü, hoşuma gitmeye başladı. Saçmalama kurtulmam gerekiyor elinden.
- Ne oldu beni mi özledin?
- Kaç saattir buradayım tuvalete gitmem gerekiyor, sanırım evine pislememi istemezsin? (bunu ona söylerken içimdeki hayvani bir içgüdünün harekete geçtiğini hissettim, o an sanki tuvalet ihtiyacını gidermek isteyen bir köpektim ve sahibime bunu belli edecek varyeteler içine giriyordum.)
- Tabi ki hayır, diyerek önce ayak bileklerime kelepçe şeklinde birbirine zincirli halkalar taktı, sonrasında, iplerimi çözdüğü anda kafama dayalı olan bir silah hissettim.
- Yavaşça ayağa kalk ve ellerini arakaya doğru uzat.
Söylediklerini yaparken bir taraftan o silahı elinden nasıl alacağımı düşünüyordum fakat çok çevik hareket etmesi beni ürkütmüştü. Çünkü bu dengesiz kadının ne yapacağı hiç belli olmazdı. Arkadan ellerimi kelepçeledi.
1 metre arkamda kafama dayalı bir silah ve ayaklarım birbirine kısa bir zincir ile bağlanmış bir şekilde paytak paytak yürümeye başladım. Nasıl kaçarım diye düşünmek ve zaman kazanmak için kısa zincirden faydalanarak adımlarımı biraz daha yavaş atmaya başlamıştım ki, sırtıma dokunan ve tüm bedenimi saran o elektrik ile yere kapaklandım.
Sanki vücuduma sanayi cereyanı bağlanmıştı. Yere bırakılan çubuk sesini duyduktan sonra sırtımda bir ağırlık hissettim. Üzerime oturmuştu, o yuvarlak ve güzel kalçalarını hissedebiliyordum. Saçlarımdan tutarak kafamı geriye doğru çekti. Adeta ata biniyordu, gerçi bu halimle yılan veya solucana daha çok benziyordum.
- Bak küçük solucan ben istemediğim sürece hiçbir yere gidemezsin, bunu kafana sok ve burada ben ne dersem onu yapmayı öğreneceksin dediği anda irkildim. artık anlamıştım ruhum, bedenim tamamen ona aitti ve ben ne bir hamle yapabiliyordum nede bir kelime söyleyebiliyordum. Buraya geldiğimizden beri aslında çoktan tüm varlığımla ona ait olduğumu anladım.
Bir an doğruldu beni kaldıracağını zannettiğim anda, ters çevirdi ve şimdi onu tüm ihtişamı ile görüyordum. Bakışları ruhumun derinliklerini eritirken, onu buradan izlemek bir başka güzel gelmeye başlamıştı.
Nedense onun bu güzelliğini görünce tüm varlığımla bu güzelliğe taparcasına hizmet etmek istiyordum. Yavaşça ayağını uzatarak o sivri topuklu terliğini göğsüme bastırdı. Adeta kavga sonrası hasmını etkisiz hale getiren bir dövüşçü edası ile poz veriyordu. Geri çekeceğini zannederken diğerini de vücudumun üzerinde hissettim.
‘’Üzerimde dolaşıyordu, normalde vücudumu rahatlıkla delip geçecek sivrilikte olan topukları, o kadar usta bir şekilde bastırıyordu ki’’
Elbette artık korkmuyordum ve hareketlerini heyecan ve zevk içerisinde en ince detayına kadar hissederek takip ediyordum. Bu sırada zevk homurtularımın ayyuka çıktığını fark ettiğinde ani bir refleks ile yine terliğini çıkartarak, bu sefer ayağını gırtlağıma kadar soktu. Nefes almakta zorluk çekiyordum fakat bir taraftan deliler gibi ereksiyon oluyordum. Ayağını ağzımdan çektiği bir anı fırsat bilerek, hiç korkmadan sordum;
-Beni öldürmek mi istiyorsun?
Gülümsedi ve bu sefer yüzümün üzerine oturdu. Ağzımı ve burnumu kalçaları ile kapatıyordu. Bir an doğruldu ve narin tüyleri olan cinsel organının o lezzetli dudaklarını dudaklarımın üzerinde hissettim. Canımı almaya gelmiş olan bir azrail de olsa sonuçta o bir melekti. O an her şeyi unutarak sadece meleğimi mutlu etmek istiyordum.
Yavaşça dilimi dudakların etrafında gezdirmeye başladım. Çok yavaş olmalıydım. Biliyordum ki, bu darbeler ne kadar yavaş olursa sonunda alınan mutluluk o kadar fazla olur. O dudakları yavaşça aralayarak biraz yukarıdaki istiridye içindeki o inci tanesini dilimin üzerinde hissetmeye başladım yavaş dokunuşlarla o inci tanesi ile oynamaya başladım. Onunla oynamak çok keyifliydi. Belli ki meleğimde bu oyundan hoşlanıyordu.
Bu darbeleri yavaş yavaş arttırmaya başladıkça inlemeler geliyordu. Bir an o ihtirasla saçlarımdan tutarak dilimi içerilere bir yerlere bastırmaya başladı. O an sadece onun kokusunu duyuyor, onu içime ve ciğerlerime kadar çekiyordum. Bir an dudaklarımın arasında bir ıslaklık hissettim.
-Yavaş yavaş akıllanmaya başlıyorsun dedi.
Ve üzerimden kalktı. Yavaşça beni kaldırarak tuvalete götürdü, O anın şaşkınlığı ile kaçmak aklımdan gitmişti. Tuvalette İşimi gördükten sonra. Ödülü hak ettin diyerek bu sefer beni çarmığa gerilmiş gibi kelepçeler ile yatağa bağladı. Peki şimdi ne olacaktı? Bu kadın bunları zevk için mi yapıyordu, yoksa bir amacı mı vardı ?
Bütün kadınlar melektir aslında. Sadece kanatları kırıldığında süpürgelerine binerler. Hepsi bu...

3. bölüm :
TESLİMİYET
O stres ve yorgunluk ile yatağa yatar yatmaz uyumuşum. Gözümü açtığımda güzel meleğim duştan yeni çıkmış, odadan içeriye giriyordu. Sesimi çıkartmadım. Onu izlemek çok keyifli gelmeye başlamış ve içerisinde olduğum durumun da hoşuma gittiğini kabullenmeye başlamıştım.
Bir ceylan edası ile süzülerek içeriye girdi. İlk önce giyeceği siyah iç çamaşırlarını hazırladı. Bornozunun kuşağını çözdüğünde yavaşça omuzlarından süzülüp ruhumla birlikte yere düştü. Tüm vücudu bütün ihtişamı ile karşımdaydı. Soğuk suyun etkisi ile sertleşen göğüs uçlarını saklamak istercesine ilk önce onu çok seksi gösteren sutyenini giydi. Arkasından sıra tangasına gelmişti ki onu giyerken izlemek beni iyice tahrik etmeye başlamıştı. En son olarak takımı tamamlayan siyah jartiyer ve çorabı giyerken taş gibi sertleştiğimi hissettim. O çorabı giyerken düzeltmek için sandalyenin üzerindeki bacağını yavaşça okşarcasına düzeltmesi hayatımdaki en güzel manzaraydı sanırım.
“Nasıl, şov hoşuna gitti mi?”
Sesini duyunca, o anki şaşkınlık ve sersemlikle ne diyeceğimi bilemedim.
“Ee, şey... Ben ben yeni uyanmıştım.”
Bu yalanıma inanmadığını o şeytani gülümsemesinden anlamıştım.
“Acıkmışsındır birazdan kendi ellerim ile seni besleyeceğim. Bugün çok şanslısın.”
“Teşekkür ederim.” Diyebildim sadece.
Odadan çıktı ve bir süre sonra topuk seslerinin çıkardığı hoşuma giden o melodi eşliğinde büyükçe bir tepsi ile bulunduğum odaya geldi.
Tepsiyi masanın üzerine bırakarak elindeki siyah bir fular ile gözlerimi bağladı.
“Evet şimdi damak zevkini test edeceğiz. Bildiğin şeyler için ödül alacağın gibi, bilemediklerin için de cezanı çekeceksin.”
Benim gibi iştahlı birisi için aslında çok kolay bir testti ama ilk andan itibaren tüm düşüncelerimi nasıl bir ödül ve ceza olacağının merakı zapt etmeye başladı.
Ne olacağını beklerken, göğsümün üzerinde o yuvarlak kalçalarını hissetmiştim. Sanırım orasını gayet rahat bulmuştu. İşin doğrusu göğsüm de durumdan pek şikayetçi değildi.
Öncelikle parmaklarını dudaklarımın kenarında gezdirdiğini hissettim. Parmak uçları ıslaktı dilimi çıkartarak o ıslaklığı hissetmeye çalıştığımda.
“Acele etme küçük oyuncağım.” dedi.
İlk başta ekmek ile başladık bu kolaydı. Sonrasında ağzımın içine biraz yüksekten akan bir şey olduğunu hissettim, bu baldı. Dudağımın kenarına taşanları kendi dili ile temizlediğini hissediyordum. Bu sahne beni çok heyecanlandırmıştı. Sırasıyla tadına baktığım her şey çok kolaydı ve sanırım hayatım boyunca yaptığım en keyifli kahvaltıydı. En son ağzımdan taşan yoğurdun boynumdan aşağıya hafifçe akıyor ve boynumdaki ıslaklık, onu da son derece tahrik edici bir şekilde temizlediğini hissettiriyordu.
Bu pozisyonda olup, o arzuladığım ve şimdi üstümde olan kadını doyasıya öpememek beni çıldırtıyordu. Bir an şeytan dürttü sanırım ve ne olduğunu söyleme zamanı geldiğinde ödülle beraber cezayı da son derece merak ettiğimi fark ettim ve ağzımdan yanlış cevap olduğunu bile bile süt cevabı çıktı. Aslında merakımdan mı yoksa onu mutlu etmek için mi bu cevabı verdiğimi hala bilmiyorum.
Bir kahkaha duyuldu. Bu cevabı bilerek yanlış söylediğimi biliyordu ve bu yanlış cevap hoşuna gitmişti.
“Güzel, yanlış cevap. Sıra en sonuncusunda.” dedi.
Evet bu tadı da biliyordum. Dün akşamki dudaklar ve inci tanesi... Sanırım en lezzetlisi de buydu. O inci tanesi ile oynadıkça zevk inlemelerinin geldiğini duyabiliyordum. Ani bir hareketle gözümü kapatan fuları çekip çıkarttı ve tırnakları ile göğsüme şekiller çizerek aşağıya doğru inmeye başladı. Bu hali ile avının üzerine çökmüş ve tırnakları ile parçalara ayırmaya çalışan dişi bir kaplanı andırıyordu.
Ani bir hareketle binici koltuğuna yerleşen bir kovboy edası ile ereksiyon halindeki aletimin üzerine oturdu. O bir tarafta göğüs uçlarımı sıkıp, tırnakları ile vücudumu parçalarken; diğer tarafta da ben zevk denizlerinde yüzüyordum. Bu halimle ellerim bağlı, resmen tecavüze uğruyordum ama zevk ve acıyı aynı anda yaşamak bana müthiş bir keyif veriyordu. Gözlerine baktığımda ise ruhumun da vücudumla beraber alev alev yandığını hissedebiliyordum.
Üzerimden hafif çe doğrulup kalktığında ikimiz de aynı anda boşaldık. Ellerimden bir tanesini çözdü ve getirdiği bez ile üzerimi temizledim.
“Bu senin ödülündü.” dedi. Tek elim çözülmüştü ama ruhumu saran iplerin her dakika daha fazla sıkıca beni sardığını hissedebiliyordum.
İçeriye giderek duş aldı ve döndüğünde dışarıya gitmesi gerektiğini ve benimde hazırlanmasına yardımcı olacağımı söylüyordu. Fakat ellerim bağlıyken bunu nasıl yapacağımı bilemediğimden, bu sözlerine pek anlam verememiştim.
“Şimdi ne olacak? Beni hangi sürpriz bekliyor?“ diye düşünürken içeriden bir ütü ile geldiğini gördüm. Ütünün fişini elektrik prizine takarak, elbiseyi vücudumun üzerine yerleştirdi.
“Şaşkın şaşkın bakma, bu da senin cezan. Şimdi ütü masam olacaksın.”
Korku ve endişeden sesimi çıkartamıyordum. Aklımdan boşta olan tek elimle üzerimdeki elbiseyi atıp direnmek istiyordum ama tüm vücudumu saran ruhumdaki ipler bunu yapmama engel oluyordu.
Kızmış olan ütüyü vücuduma yaklaştırarak çıplak vücuduma dokundurmasıyla avazım çıktığı kadar bağırmaya, çığlık atmaya başladım. Ondan gelen kahkaha seslerini duyuyordum. Bir an kendime geldiğimde vücudumda herhangi bir yanık olmadığını ve ütünün takılı olduğu prizin aslında bozuk olduğunu fark ettim.
Sanırım bu ceza benim son sınavımdı. Diğer elim ve ayaklarımdaki bağlar çözüldüğü anda Melek benim için tanrıça olmuştu ve hemen Tanrıçamın önünde diz çökerek eğildim. O andan itibaren resmen tüm benliğim ile onundum.
Bütün kadınlar melektir aslında. Sadece kanatları kırıldığında süpürgelerine binerler. Hepsi bu...
4. Bölüm:
HAYAL Mİ YOKSA GERÇEK Mİ?
Önünde diz çöktüğüm anda kafamdan türlü şeylerin hızlıca geçmesine engel olamıyordum. Güzelliği, aklı ve zekasının yanında güvenebileceğim kendimi rahatlıkla ellerine teslim edebileceğim birisi olduğunu hissediyordum ama bu duygu ve hissettiklerimin yanında aklımdaki soru işaretlerine de engel olamıyordum. Bu konu beni rahatsız ediyor olsa da ruhum, benim o Tanrıçanın önünde diz çökmemi sağlıyor ve buna engel olamıyordum.
Bu düşüncelerimi hissetmiş olacak ki,
“Evet istediğin sorudan başlayabilirsin ama iyi düşün. Bu, senin bu soruları sorman için ilk ve son fırsatın olabilir.”
“Efendim, tanımadığınız bir adamım.
Kelepçeleri çözer çözmez üzerinize atlayarak size zarar vermeyeceğimi nereden biliyordunuz?”
Bu soruya olan cevabı karşısında ne diyeceğimi bilemedim çünkü ev adresim, işim, en yakın arkadaşlarım ve girdiğim bdsm forumları, siteleri, hepsini saymaya anlatmaya başladı. Sanırım bana kendimi anlatmam istenseydi ben bu kadar güzel anlatamazdım. Şaşkınlıktan bir karış açık kalmış ağzımı kapatarak sordum.
“Beni bu kadar iyi tanıdığınıza göre siz kimsiniz?”
“Bunu zamanı geldiği zaman öğreneceksin.”
“Peki, dün kafama dayadığınız silah, yanlış bir hareketimde beni öldürecek miydiniz?”
O aynı şeytani gülümsemecrsini takınarak cevap verdi.
“O oyuncak silah, mı? Sen gerçeğini kullanmama değmezsin. Görüldüğü üzere buna gerek de yoktu. Şimdi istersen seni aldığım yere bırakabilirim.”
Bunu tabi ki istemiyordum. Tanrıçamın tek bir gülümsemesinin bile beni çok fazla mutlu ettiğini hissedebiliyordum.
“Hayır Efendim, ben sizin yanınızda kalıp size hizmet etmek istiyorum.” diyebildim.
“Ben de öyle tahmin etmiştim. Şimdi, şu andan itibaren bana aitsin ve görevin sadece beni mutlu etmek. Bunu nasıl yapacağını da zamanla öğreneceksin.”
Anlamıştım. Her şeyi zevk için yapıyordu ve daha önce tanıdığım hiç kimseye benzemiyordu.
Her sabah istediği saatte inci tanesini öperek onu uyandırmamı istiyordu. Kahvaltısını hazırlıyor ve tepsi ile yatağına getiriyordum. Neyi nasıl yapmam gerektiğini bana kısa sürede öğretmiş, elleri titreyen, hele ki mutfak konusunda çok beceriksiz olan “ben”den kısa sürede mucizeler yaratmayı başarmıştı.
İlk günkü sandalyenin arkasındaki düzeneğin de sadece sandalyenin düşmemesi için yapıldığını da öğrendiğim gün yaşadığım sürpriz de çok ilginçti.
Beni odaya sokarak ellerimi ve ayaklarımı bağlamıştı. Makaralı sistem, döşemenin altındaki motor aracılığı ile ipe hareket veren düzenek yardımı ile ayaklarımı yerden kesmeye başlamıştı. O an kendimi, kovboy filmlerinde gördüğüm kızılderilli çadırlarına asılmış ayı postu gibi hissetmiştim. Tanrıçam da aletlerin olduğu çantadan çıkarttığı kırbaç vasıtasıyla vurarak tozumu alıyordu sanki. Vücuduma dokunan kırbaç darbeleri ile acı çekerken, Tanrıçamın gözlerine baktığımda gördüğüm mutluluğu ve o ateşi bana her şeyi unutuyor, ve bu acıdan zevk almamı sağlıyordu. Bu yapılan sürprizler bir ceza değildi. Bundan ikimiz de hoşlanıyorduk ve bu ikimiz için de bir ödüldü. Bunu bana hissettiriyor ve bu da beni çok mutlu ediyordu.
Her geçen gün bulunduğum eve, Tanrıçama ve karşıma çıkan sürprizlere biraz daha bağlanıyordum. Ama o acı gün geldi. Beni çağırarak karşısına oturttuğunda kötü bir şey olacağını hissetmiştim.
“Evet küçük oyuncağım, tatil sona erdi ve ikimiz de yaşamlarımıza geri dönmeliyiz. Bu bir veda değil, sen benim malımsın, bunu hiç bir zaman unutma. Hiç ummadığın bir anda karşına çıkacağım ve beni ben yanında yokken de yaşayacaksın. Bu şimdiye kadar tattığın hiç bir acıya benzemeyecek. Bu yaşadığın her şeyden daha çok canını acıtacak ve ben karşına çıkmadan beni asla aramayacaksın.”
Gözlerime aynı siyah fular bağlandı. Bu fuların gözlerimden akan yaşı sileceğini tahmin etsem de bu sefer pek öyle olmadı.
Başımdaki ağrı ile gözlerimi açtığımda yanımda Hakan vardı. Günlerdir bu şekilde baygın yattığımı ve o gün tek başıma bardan bir kız ile buluşmak için çıktığımı ama yanımda kimseyi görmediğini söylüyordu. Bir süre sonra ise beni yolun kenarında başımı çarpmış bir şekilde bulmuşlar.
Bir taraftan tatilimizi zehir ettiğim için bana sitem ediyor, bir taraftan da iyileşerek gözlerimi açtığım için seviniyordu. Peki bu yaşadığım her şey sadece bir rüya mıydı? Kendime geldikçe “sanırım öyleydi” diye düşünmeye başlamıştım.
Telefonunun alarmı ile uyandığımda başımdaki ağrının, dün akşam televizyon karşısında içtiğim biralarda mı, yoksa başımdaki şişlikten mi olduğunu bilemiyordum. Aceleyle hazırlanarak iş yerine gittim. O gün iş yerinde büyük bir gündü ve iş yerini satın alan yabancı firmanın sahibi iş yerine geliyordu. Uzun yıllar Türkiye'de yaşamış ,okumus ve bu nedenle de Türkiye'yi çok sevdiğini biliyorduk. Aylardır gelmesini beklerken, tam da neden bugünü bulmuştu? Tatil dönüşüm olması bir yana, yaşadıklarımdan sonra neden bugün olduğuna dair lanetler okuyordum.
Bütün idari kadroyu toplantı odasına çağırdılar. Hepimiz sandalyelerimizde oturmuş beklerken, o içeriye süzülerek girdi. Bu oydu! Melekti! Şaşkınlığımı gizleyemiyordum.
“Birisine benzettiniz sanırım?
"galiba sandığımdan çok daha büyük bir kurgunun içindeydim ve anlaşılan asıl oyun şimdi başlıyordu''
Bütün kadınlar melektir aslında. Sadece kanatları kırıldığında süpürgelerine binerler. Hepsi bu...
Harika ve sürükleyici. Cemrecemre'nin dediği gibi kalıplaşmış hikayelerden ve kitaplardan uzak, yaratıcı ve doğal. devamını bekleriz. +++ +++
emeğine yüreğine sağlık.
Since my dear soul was mistress of her choice
And could of men distinguish, her election
Hath sealed thee for herself, for thou hast been....

Çok akıcı ve zevkli müdür devam....
S.S.K. Emeklisi by_kole
BeLki Sandığın Kadar Ukala, BeLkide Tahmin Edemeyeceğin Kadar Mütevaziyim. Biraz SakLıyım Bazen YasakLıyım. Kimseyi Örnek ALmam. Kimseye Örnek OLmam. Arkama Bakmam. 'AsLa' Demem. 'Keşke'Leri Sevmem !! ELeştiri DinLerim Nasihat DinLemem !!
Degerli Dostumuz Yakari,
bir suredir sukunetini muhafaza etmektesiniz..
Umarim, saglik, huzur ve keyifler yerindedir ve sadece isleriniz basinizdan askindir..
Masternick Ustadimiz anlayis gosterir ama by_kole Dostumuz sizi "yok" yazabilir...
Varliginizi belii edecek katkilarda bulunsaniz da - en azindan icimiz rahatlasa..

- 44 Forumlar
- 5,453 Konular
- 75.2 K Gönderiler
- 0 Çevrimiçi
- 9,000 Üyeler