Eskiye Değinmek
Bu hikaye 2000 yılında Saygıdeğer Erva Hanım ve eski dostumuz Basef arasında geçmiş ve o dönemlerin ilkel şartlarında bizim msn grubumuzda aktif yayınlanmıştı.
Sanırım her iki değerli insanda şimdilerde emeklilik hayatının tadını çıkarmakta. O günlerden bugünlere geldiğimiz noktalarda yanımızda olmalarını isterdim.
Hikayeyi tamamıyla yayınlıyorum. Geçmişten kalan samimiyetime güveniyorum. Bu hikayenin telif hakları bunu geçmişte yaşayan kişilere aittir.
Aramızda olmayışları asla onları unutmamızı gerektirmez. Sizleri ve şuan aramızda olamayan tüm Değerleri Saygı ve Sevgiyle Selamlıyorum...
Uykusuz ve kabus gibi bir yolculuktan sonra ......’e varmıştım. Hemen Bayan Erva’yı aradım ama telefonu cevap vermiyordu. Biraz şehirde gezerim sonra herhalde uyanır diye düşündüm ve bir taksiye atlayıp beni şehir merkezine yakın bir yerlere götürmesini istedim. İlk kez gördüğüm bu şehir bana garip gelmişti baya. Belkide kendimi şartlamıştım...Türkiye'nin herhangi bir şehri değil,sadece Bayan Erva'nın yaşadığı özel bir şehirdi benim için o an. Sanki caddede gördüğüm her bayan dominant özellik taşıyormuş gibiydi.
Şaşkınlığımı ve hayalciliğimi Bayan Erva'ya ulaşınca attım üzerimden. Bana buluşacağımız yeri tarif etti. Ondan yaklaşık yarım saat önce buluşacağımız cafeyi bulmuştum. Heyecanımı ve kafamdaki kötü düşünceleri elimdeki gazeteye konsantre olarak atmaya çalışıyordum ve nihayet O geliyordu.... Kendinden emin adımlarla masama yaklaştı. Hafifçe ayağa kalkıp elini sıktım.
Aman Allahım! resmen dumura uğramıştım. Bu O olamazdı!Hayatımda gördüğüm en güzel boncuk boncuk yeşil gözler, ilk okula giden bir kız havasında tepede ikiye
ayrılmış sarı saçlar, her detayıyla inanılmaz masum ve güzel bir yüz...
Çok kısa bir süre içerisinde çok koyu ve samimi bir muhabbete girdik. Muhabbetimizin ilk 2 saatindeki bu safhayı bulutların üzerinde bir tur olarak
değerlendirebilirim. Bir yandan konuşurken bir yandan da Onu inceliyordum. Her söylediğiyle zeki ve keskin karakterini daha çok belli ediyordu. Bulunduğu
ortamı ve karşısındakini çok güzel etkisi altına almayı başarıyordu. Samimi, içten ve zevkli muhabbetimiz benim üzerimdeki tüm gerginliği atmama yetmişti. Ama hala bu kadar masum ve güzel bir yüzü söylediklerini yaparken düşünemiyor, sanal ortamda biraz abartmış galiba diye düşünmekten kendimi alı koyamıyordum.
Arada bir gözlerim Erva hanımın ellerine takılıyordu, bu kadar zarif bir kızın elleri nasıl olur da bu kadar büyük olurdu, sanki elleri su toplamış
gibi şişkindi. İşaret parmağına taktığı yüzüğün benim orta parmağıma bile bol geleceğini kestirebiliyordum. Rahatlamama ve 15 saatlik bir açlığa rağmen sipariş verdiğim hamburgerden sadece 2 ısırık alabilmiştim veya şimdi düşünüyorum da galiba ben hiç rahatlayamamıştım., sadece bir haftalık düşünce
konsantrasyonu sonucunda kendi kendimi “ohhh rahatım” diye kandırıyordum sadece.
Bu 2 saatin sonununda artık bir yerden konuya girmem gerektiğinin farkındaydım. İlk olarak clupten açılan muhabbet kölesine yaptıklarını anlatmasıyla ikinci
safhasına girmiş oldu. Ben bu muhabbetimizin 2. safhasını: karizmamın çöküşü, dilimin tutuluşu,kafamın allak bullak olması, korku... vs vs... gibi bir
çok başlıkta sunabilirim sizlere. Konu değiştikten sonra karşımdaki masum yüzün altında gerçekte kimin olduğunu anlaya başlamıştım. Anlattığı şeyler kabul
edilir, yenilir yutulur veya inanılır şeyler değildi gerçekten. O konuştukça benim yüz ifadem değişiyor cümlelerimin öğelerinin yerleri karışıyordum git gide benim kötü etkilendiğim yerleri buldukça üzerine gidiyor beni her kelimesiyle köşeye sıkıştırıyordu.
Etkileyici gözleri her bakışımdan ısrarla kaçıyor ve sürekli hareket ediyordu, asla sabit bir yere bakmıyordu. Bu gözler, Onda çok önemli bir sıra dışılığın olduğunu kanıtlamam için yetmişti kendi açımdan. O anlatırken kendimi teselli etmenin en kolay yolu “bunları beni korkutmak için anlatıyor çünkü karşısında korkmam hoşuna gidiyor” şeklinde düşünmekti... Evet! gerçekten korkmaya başlamıştım. Çünkü şimdiye kadar hiç bir deneyimim olmaması bir yana, ben masum fetishisttim sadece... Ama içimden Ona kölelik yapmak için inanılmaz yoğun bir istekduyuyordum. Bunu hissetmesem herhalde 10 saatlik yola hiç tereddütsüz çıkmazdım. O na artık neredeyse şaka yollu yalvarmaya başlamıştım, benim gibi tecrübesiz bir köleye en azından ilk seferinde biraz hoşgörülü davranması için... ama her seferinde “o evden çıktığında ne halde olacaksın kim bilir” şeklinde iç açıcı yanıtlar alıyordum.
Son 10 dakka masamıza bir ölüm sessizliği hakimdi. Durmadan saatine bakıp kalan süreyi ve sakinleşmem gerektiğini söylüyordu bana. Eve doğru yavaş adımlarla
ve sesiz yol alıyorduk. Erva hanım sadece yere bakıyor, hiç konuşmadan yavaş adımlarla bana öncülük ediyordu. Eve yaklaştıkça kalbimin atışlarını göğsümde
daha rahat hisseder olmuştum. Bana son kez
“emin misin eve de baya yaklaştık diye sordu”
tepkisizce kafamı salladım.
Uykusuzluk, açlık ve adrenalin... bu üçü benim gibi bir mide hastasının midesinin içinde bir asit gölünün kaynaması için yeterde artardı bile. O eski bir apartmanın kapısına anahtarınını yaklaştırdığında benim için artık dönüşün olmadığını biliyordum. O eve girdikten sonra her ne olursa olsun kabullenmeye hazırdım. Ev bodrum katıyla bahçe katı arasında, yerden aşağı seviyede bir evdi. Kapıyı açtı botlarını çıkarmadan eve girdi. Ben kapının önünde hareketsiz bekliyordum. Bana “ayakkabılarını çıkar geç dedi”. Salonda ne yapacağımı bilmez bir halde bu eski evi ve raflardaki çok sayıda kitabı inceliyordum. “ nasıl dayak yediğini milletin görmesini istemiyorsan perdeleri iyi kapat” sesiyle irkildim. Sonra beni odaya götürdü üzerime giymem için eski bir şeyler gösterdi. Ben “yanımdaki eşofmanları giyebilirmiyim?” dedim ve giyememe izin verdi.
Giyinip salona döndüğümde Erva hanım radyo frekanslarıyla uğraşıyordu. “ayakta mı bekliyorsun” dedi ve yere oturdum. Sonra yanında emekleyerek kapının önündeki
hole gittik ve bana kurallarını saymaya başladı. Hiç bir zaman ayağa kalkmamam gerektiğini, ona Efendim veya Erva hanım diye hitap etmemi ve her lafına peki
efendim şeklinde cevap vermemi... gibi bir çok kural saydı. Sonra salonda bir koltuğa oturdu ve bende ayaklarının dibinde oturuyordum. Heyecandan çok sık
nefes alıyordum. Bir süre yüzüme baktı ve “rahatlaman lazım” “ git bir sigara iç “ dedi. Emekleyerek odaya gidip sigaramı aldım odada bulduğum bir küllükle
kapının önüne gelip sigara içmeye başladım.
“o küllüğü nereden buldun!”
“odadan efendim”
“ben sana getirmeni söyledim mi onu” dedi kafasını sallayarak yanıma geldi. Etrafımda dolaştı ama bir tepki vermedi...
Sigara, aç ve ağrıyan karnımı biraz daha kötü yapmıştı ve midem bulanmaya başladı, söndürdüm sigarayı. Erva hanım niye erken söndürdüğümü sorunca
ona midemin bulandığını söyledim.” Birazdan ayakkabılarımı yalarken daha çok bulanacak istersen git bir şeyler ye” dedi. Ama benim Hiçbir şey yiyecek durumum yoktu. Bunu ardından bacak bacak üzerine attı,eline ince oklava
benzeri bir sopa aldı ve botlarını nasıl yalayacağımı anlatmaya başladı. (önce altlar, sonra yan ve üst tarafları en son bağcıklar çıkarılıp üst tarafları)
İlk kez havanın yağmurlu, yerlerin çamurlu olduğuna bu kadar üzülüyordum. Üst taraftaki botunu yalamaya başladım... Hayatımda ilk kez bir ayakkabı yalıyordum
ve midem çok bulanıyordu. Ara sıra kesik öksürükler atıyordum ama rahatsızlığımı O na hiç belli etmemeye çalışıyordum. Erva hanım ise gazete okuyordu. 15 dk
kadar yaladıktan dilim neredeyse buruşmuş ve çok kurumuştu, bağcıklarını çözmeye başladığımda dilimi ıslatmaya uğraşıyordum ağzımda.
“alt tarafı bitirmeden yukarıya geçme”
“bitti efendim”
“git ışığı aç bakalım”
Işığı açtığımda gerçekten ayakkabısını iyi temizliyemediğim ortadaydı. Özellikle plastik yan taban bölgesi ile tabanla deri kısmı arasında kalan ince ve derin çizgi... bana temizlenmeyen yerleri gösterip fırça attı ve yeniden başlamamı söyledi. Yeniden tüm botunu yalamaya başladım, en ince yerlere kadar dilimi sokup temizlemeye çalışıyordum. “oldu mu efendim” diye sorduğumda elindeki sopayla kurumuş yerleri gösterip yeniden yalamamı söylüyordu. Botun boyası aşınmış kısımları ne kadar yalamama rağmen parlamıyordu bir türlü. Bir süre daha Onun gösterdiği yerleri tekrar tekrar yaladım. Sonunda bağcıkları
çözmeme izin verdi ve botunun bağcıklar altında kalan kısmını ve botun üst taraflarını iyice yaladım. Bir süre inceledikten sonra “tamam” dedi.
“salak salak beklemede diğerine geç”
Diğer ayakkabısına geçtiğimde ayakkabısı yere basıyordu. Bu sefer ayağını havaya kaldırmamıştı. Boylu boyunca yere uzandım ve yalamaya başladım. Ayakkabısının alt yan taraflarını yalarken dilim halıya da sürtünüyordu. Ama bunu yapmanın başka yolu yoktu. Bana “doğru dürüst yalamazsan bu sefer fena döverim seni” demişti ve benimde tek isteğim ondan dayak yemeden her isteğini yerine getirerek bu evden ayrılmaktı. 15 dk kadar diğer botunun her yerini yaladım. “oldu mu efendim diye” sorduğumda “bu ayakkabının arka tarafı yok mu!” diye bağırdı. Hemen daha önce yalamış olmama rağmen arka tarafını bir daha yalamaya başladım.
“ben sana yala demedim bir soru sordum! Bu ayakkabının arka tarafı yok mu! “
“var efendim”
“niye orayı temizlemedin?!”
“temizledim”
“duyamadım ne dedin!”
“özür dilerim efendim”
yeniden ayakkabısın arka tarafını temizlemeye başladım. Bu seferde botunun yan tarafında boyası aşınmış bir bölgeyi göstererek
“bu ne! “ dedi.
“efendim oranın boyası aşınmış temizlenmiyor”
Bu lafıma karşı çok kızdı ve bana fırça atarken ben o bölgeyi tekrar tekrar yalıyordum. En son bağcıklarını çözüp üst kısımları yalarken bu benim onun ayaklarına ve çoraplarına en yaklaştığım an oldu. “şimdi ayakkabılarımı öpeceksin” dediğinde bunun çok kolay olacağını düşünmüştüm. “her birini 500 kez!” lafı bu evde hiç bir şeyin kolay olmayacağını anlamam için yetmişti. Yere uzanıp öpmeye başladım. İçinizden 1000 e kadar saymanın bile ne kadar zahmetli olduğunu düşünürseniz 1000 kez kafamı kaldırıp indirip sesi duyulucak biçimde
ayakkabılarını öpmenin kolay olmadığını anlarsınız... Sayıyı karıştırmamak için çok üstün bir gayret sergiliyordum çünkü tepemde onun sayıyı saydığını düşünüyordum ve eksik çıkarsa dayak yemek istemiyordum. Botlarını öperken onun ayaklarını öpmek için büyük bir istek hissediyordum. Bir kez olsun ayaklarının kokusunu hissedebilmek, öpebilmek benim için ne kadar büyük bir ödül olurdu... Bunları hemen kafamdan attım çünkü sayıyı karıştırmak en büyük korkumdu. Sonlara doğru boynum çok ağrımış ve dudaklarım uyuşmuştu. Bu işlem 15 dk kadar sürdü.
Ayaklarının dibinde otururken bir not defteri ve kalem çıkarmış bir şeyler yazıyordu. Ara sırada bana sorular soruyordu. Boyumu, kilomu ne hissediğimi...
gibi bazı sorular sorup not alıyordu. Sonra bana ayak bileklerimi niye tuttuğumu sordu. Ağrıdığını söyledim, ve elimi çektim. “ben sana elini çek demedim “ diye
kızdı. El ve ayak bileklerimin kalınlığını ve güçlü olup olmadığını da sorup not aldı. Bana son kez bu gece burada kalıp kalmayacağımı sordu. Tabi daha önce
konuştuğumuz üzere bana kalacak olursam hiç rahat koşullarda kalamayacağımı söylemişti. Bu uykusuzluğun üzerine ellerim bağlı bir şekilde bir metre karelik
bir hücrede geceyi geçirme ihtimalini göze alamıyordum
“kendini nasıl hissediyorsun?”
“daha iyiyim efendim”
“şimdi dayak yiyeceksin hazır mısın?”
“kafanı sallama! cevap ver”
“hazırım efendim “
“bak bunu herkese sormam! Gözlerini bağlamamı ister misin?”
“siz bilirsiniz efendim”
“sana bir soru sordum!”
“hayır efendim görmek isterim” Gözleri bağlı şekilde dayak yemenin daha acı bir şey olacağını tahmin ediyordum.
“ilk olarak ellerine sopaya vuracağım kaç sopaya dayanabiliyorsun?”
“bilmiyorum efendim daha önce hiç dayak yemedim”
bu esnada defterine notlar almaya devam ediyordu.
“git elinin birini yıka lavaboda”
arkamı dönüp elimi yıkamaya giderken
“peki efendim diyecektin galiba “
Ondan 3 metre uzakta
“peki efendim” dedim
“gel buraya”
Elini kaldırıp sağ elinin tersi ile sağlam bir tokat patlattı. Ne diyeceksen yanıma gel ve özür dile benden.” şok olmuş bir vaziyette elinin birini yıkayıp döndüm yanına.
“yaklaş buraya neden o kadar uzak duruyorsun!”
“ellerini uzat!”
Ellerimi O na doğru uzattım ellerim zangır zangır titriyordu. Parmaklarımın arasını açıp
“bak parmaklarını kapatıp ellerini büzüştürme, bu parmaklar okulda lazım olacak” “ellerin titremesin! “
Kollarımı kanat bölgeme sıkıca bastırıp ellerimin titremesini önlemeye çalışıyordum. Daha sonra sopasını havalandırıp ellerime var gücüyle vurmaya başladı. Sürekli aynı noktaya vurmaya çalışıyordu sanki, sayı ellilere yaklaştıkça ellerimi hissetmez olmuştum. Çok canım yanıyordu. İnlemeye ve
hafif ellerimi kapatmaya başladıktan sonra ayaklarına kapandım. Doğrulduktan sonra şimşek gözleri ile bana sert sert bakıyordu.
“çok dayanıksızmışsın!
Senin işin baya zor! Uzat ellerini”
Tekrar aynı olay yaşandı ve gene daha fazla acıya dayanamayacak hale geldikten sonra ayaklarına kapandım.
“Git ellerini yıka gel”
Yıkarken ellerinin davul gibi şiştiğini fark ettim. Kıpkırmızıydı ve sopa kabarıklıklar yapmıştı, tam olarak kapatamıyordum ellerimi. Tekrar emekleyerek
huzuruna döndüm efendimin. Bana gene ısrarla ne hissettiğimi ve ellerimin, yandığını mı yoksa acıdığını mı soruyordu. Benim her ikisi de cevabım onu
iyice kızdırıyordu. Islak ellerini bir posta daha sopaladı ama bu sefer iyice hassastı ellerim ve acıdan ilk baş dönmesi sendromunu o anda yaşadım.
Yerde oturmuş sıranın nede olduğunu beklerken.
Erva hanım gene bir şeyler yazıyordu. Ben ise onun güzel yüzünü inceliyordum. Hala Onun böyle sadist ruhlu bir bayan olduğuna inanamıyordum. “niye yüzüme bakıyorsun! Ben sana izin verdim mi” diyene kadar onun gözlerine dalıp yaşadıklarıma bir anlam verme gayretim devam etti. Şimdi sıra tokattaydı. Dizimin üzerinde O na iyice yaklaştım. İlk olarak sağ eliyle tersli düzlü tüm
gücüyle vurmaya başladı. Eli gerçekten inanılmaz ağırdı. Yüzüme her vurduğunda bütün vücudumun sarsıldığını hissediyordum. Ters tokatları daha seriydi sessiz ama çok sarsıcıydı. Düz tokatları ise iyice açılarak vuruyordu ve yer gök inliyordu tabiri caiz ise. Bir müddet sonra bilincimi hafif olarak kaybettim. Ne geçen süreyi hatırlıyorum ne kaç tokat yediğimi... aklımdan biran önce ayaklarına kapanmam gerektiği zar zor geçiyordu ama her tokat yiyişimde biraz önce ne düşündüğümü unutuyordum neredeyse. Nakavt olmak üzere olan bir boksör ün haline ilk kez bu kadar yaklaştım. Kısa bir ara verdiğinde aklımı toparladım
ve ayaklarına kapanıp mırıl mırıl yalvarmaya başladım. Gözlerimden yaşlar geliyordu. Başımda inanılmaz bir ağrı vardı, yüzüm ise şişmiş ağzımı ve yanaklarımı oynatırken zorluk çekiyordum, kulaklarım çınlıyordu. Sıkıca ayaklarına kapanmıştım, biraz kendime geldikçe nasıl bir acı içinde olduğumu daha iyi fark etmeye başladım. Bir anda saçımdan tutup kafamı kaldırdı.
“ayyy şuna bak ağlayacak utanmasa!... 150 tokada kadar dayanabiliyorsun fena değil.”
150 mi! Ben 50 den sonra zaten kopmuştum. Ama bilincimi yitirmesem 150 ye kadar dayanabileceğimi hiç sanmazdım. Ben bunları düşünürken inanılmaz bir şey oldu. Eliyle çenemden tutup kafamı yeninden tokat pozisyonuna getirdi.
“Hadi şunu 200'e tamamlayalım” dedi ve gene vurmaya başladı. Ama bu sefer vuruşları dahada hızlanmış gibiydi. Yanaklarımı buzluktan yeni çıkmış bir domates gibi hissediyordum. İçi sanki buz gibi su doluydu. Bir müddet daha vurduktan sonra bayılıp kalmaktan korkar olmuştum. Ama bu kadar seri ve sert
tokat yerken insan iyi düşünemiyordu.
“onun bana ayaklarıma kapanana kadar vuracağım” demesi bana yapmam gereken şeyi hatırlattı ve ayaklarına yeniden kapanıp, bir kedi sesiyle ona yalvarmaya
başladım. Bu sefer gözlerimden akan yaşlara engel olamıyordum. Midemdeki asitler boğazıma kadar geliyor ve ses tellerime kadar ulaşıyordu sanki, boğazım ve
midemde bu yüzden çok büyük bir ağrı ve yanma hissediyordum. Sesim çok kısık çıkıyordu artık. Tabi bu yüzdende fırça yiyordum arada bir.
Beni yeniden elimi yüzümü yıkamam için mutfağa gönderdi. Mutfakta yalnız başıma kaldığımda hıçkıra hıçkıra ağlamak geldi içimden. Ama gözlerimi silip dizlerimin üzerinde huzuruna geri döndüm. Beni yeniden dik duruma getirdi,
“sen tekmelerime
nasıl dayanacaksın peki, vurdum mu oturturum vallahi”
Artık ne diyebileceğimi bilmiyordum. Beni yanında kapının önüne götürdü ve ayakkabılarını öpmemi söyledi. Ben ayakkabısının birini öperken değeriyle
yandan bir tekme attı ve o sırada telefonu çalmaya başladı. Telefonu açıp yanıma geldi, kimle olduğunu bilmiyorum ama saatler sonra onun tatlı ses tonunu
yeniden duyma imkanın olmuştu, çünkü benimle konuşurken artık çok farklıydı sesi. Daha sonra bana işaret parmağıyla ayakkabısını işaret etti. O telefonla konuşurken ben ayakkabısını öpmeye devam ettim. Telefonu bitince yanıma geldi ve etrafımda dolaşmaya başladı. Dört ayak üzerinde Onu bekliyordum. Daha sonra ardı ardına tekmeler gelmeye başladı.
Her tekmesini penaltı kullanan bir futbolcu edasıyla hafif açılarak ve çok sert atıyordu. Bir ara ardı ardına sağ alt baldırıma botunun ucuyla vurmaya başladı. İnanılmaz bir acı hissediyordum ve resmen yüksek sesle inlemeye başlamıştım. (Bu arada Olayın üzerinden 48 saat geçti hala topallıyorum). Benim canımın daha çok acıdığı yerleri buluyor ve ısrarla oraya vuruyordu. Dayanamayacak hale geldiğimde “yeter efendim ne olur çok kötü oldum” deme gafletini gösterdim. Arkama geçti elliyle saçlarımdan tuttu ve kafamı sonuna kadar geriye çekip kulağımın yanına yaklaştı. “efendim duymadım bir şey mi söyledin!?!”
“çok acıyor efendim”
“acıcak tabi biz niye vuruyoruz burda”
Kafamı sertçe ileri itti ve yeniden tekmelemeye başladı. Dişlerimi sıkıyordum fazla ses çıkarmamak için, çünkü ben inledikçe ve bir yerimin çok acıdığını
hissettikçe oraya daha sert ve ısrarlı vuruyordu. Birden durdu ve sırtıma bindi beni salona taşı dedi. Sırtımda salona geldik ve yeniden tekmelemeye başladı.
Tekmeler bittiğinde artık 4 ayak üzerinde bile duramıyordum. Evin soğuk olamasına rağmen su gibi terler akıyordu her yerimden. Başım dönmeye ve gözlerim kararmaya başladı iyice. Her an kusacak gibi hissediyordum kendimi, midem artık daha çok yanıyordu, her yerim tir titriyor ve kollarım uyuşuyordu. Daha sonra söylediği kadarıyla 150 tekme yemişim o anda...hafifçe yere yığıldım. O koltuğuna oturup bacak bacak üzerine attı, sert ve aşağılayıcı bakışlarla bana
bakmaya başladı. Durmadan nasıl olduğumu ve ne hissettiğimi soruyordu. O na çok kötü olduğumu söyledikçe alay eder bir hava takınıyordu ve numara yaptığımı daha dayanabileceğimi söylüyordu. Oysa benim daha fazla dayağa dayanmak bir yana başımı dik tutmaya halim kalmamıştı.
Bana 10 dk dinlenme süresi verdi ve sonra meydan dayağı çekeceğini söyledi bana. Bu sessiz bekleyiş esnasında düşüncelere dalmıştım. O an beni bağlamasından korkuğum kadar Hiçbir şeyden korkmuyordum. Çünkü beni bağlarsa dizlerimin üzerinde dik durmam neredeyse imkansızdı. Ve bağlıyken dövmeye kalkarsa kesin hastaneye kaldırılmam gerekirdi. Birde karanlık 1 metre kare boyutunda merdiven altı diye kapalı bir odacık vardı. Beni oraya kitlemesi o an için en büyük kabusum olurdu. Closetrofobi min olması bir yana sağlıksal ve yaşamsal belirtiler açısından da hiç iyi değildim. Aklımda o anda acaba beni bu kadar dövmesi için ne yaptım cafedemi bana sinirlendi diye geçiriyordum, çünkü sadece beni cezalandıracağı zaman döveceğini düşünmüştüm eve gelirken. Aklımdan uslu bir köle olur fazla hata yapmadan ve fazla dayak yemeden bugünü çıkarırım diye geçirmiştim. Aslında dayak yiyeceğime kesin gözüyle bakıyordum ama bu kadarını
hiç tahmin etmiyordum. Daha sonra Sopasını da yanına aldı, ayağa kalktı yanıma
geldi.
“son bir dakkika!” dedi.
gözlerimden resmen yaşlar akmaya başladı.
“ ne olur efendim bu seferlik acıyın bana gerçekten çok kötüyüm” dediğimde
çenemden tuttu ve öyle sert bir tokat geçirdi ki... ve “bende acıma diye bir şey yoktur! Kendi fikrini kendine sakla!” deyip tekme, tokat ve sopayla bana girişmeye başladı. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Özellikle sopa o kadar canımı yakıyordu ki kendimi tutamayıp bağırdığım oluyordu. Tekmelerini bazen kolumla bloke ediyordum ama bunu ne zaman yapsam elimden tutup, kolumu açıp daha sert tekmeler atıyordu. Yüzümü de bir türlü saklayamıyordum, her tokat sanki beynime direkt geliyor gibiydi artık. 15 dk kadar sonra bana “pişmanmısın buraya geldiğine” diye sordu.
Artık bu işkenceden kurtulmak ve bağlanıp bayılıp kalmaktan korkuğum için O na “pişmanım “ dedim. Tek isteğim ve ihtiyacım kafamı bir yere koyup bir süre
uyumaktı. “Pişmansın demek” dedikçe daha sert vurmaya başladı. Yarım saat süreceğini söylediği bu meydan dayağı adını verdiği bu kısmı yarıda kesmek zorunda kaldı çünkü ben fenalık geçirmeye başladım. Gözlerim kararmış başımı
zor dik tutar olmuştum. Her yerim titriyor ve gözlerimden yaşalar boşalıyordu. Midem inanılmaz bulanmaya ve ağrımaya başlamıştı. Halimi görünce kolumu tuttu ve nabzımı saymaya başladı. Bitince “koş git ayran al kendine” dedi. Zorlukla ayağa kalktım ve cüzdanımı alıp dışarı çıktım. Bakkal bile halimi görünce garip garip yüzüme baktı, ve ayran isteyince hayırdır iyi misin dedi. Bakkala söylediğim tek kelime bu ayranlar yeni dimi oldu. Eve döndüğüm ve ayak ucuna oturup ayranlarımı içmeye başladım. Tabi ayranların son kullanma tarihin üzerinden 32 gün geçtiğini çok sonra fark ettim. Tadı garipti ama ağzımdaki ayakkabı tadındandır diye geçirmiştim aklımdan .
“Şimdi ne yapmak istiyorsun” diye sordu .
“gitmek yada uyumak istiyorum” dedim kısık sesimle.
Aslında gitmeyi hiç istemiyordum ama hem kendim için hem onun için bunu yapmak zorundaydım. Beni biraz daha zorlaması halinde bayılıp kalabilirdim, bilmem Onun
umurunda olur muydum veya telaşlanır mıydı ama hiç hoş bir durum olmayacağından emindim.
“git üstünü giyin ozaman” dedi
Üstümü giyinip ayaklarının dibine gene oturdum. Oradan hiç ayrılamak istemiyordum. Ah beni dövmeyeceğinden emin olabilseydim saatlerce daha yanında kalmayı çok arzulardım. Erva hanım gibi bir bayanın kölesi olma hissi çok güzeldi ama düşündüğümden çok daha fazla sadistti.
S.S.K. Emeklisi by_kole
BeLki Sandığın Kadar Ukala, BeLkide Tahmin Edemeyeceğin Kadar Mütevaziyim. Biraz SakLıyım Bazen YasakLıyım. Kimseyi Örnek ALmam. Kimseye Örnek OLmam. Arkama Bakmam. 'AsLa' Demem. 'Keşke'Leri Sevmem !! ELeştiri DinLerim Nasihat DinLemem !!
Bu hikaye beni eski anıları hatırlattı güzel günlerdi. Erva hanımı özledim doğrusu bende çok özel bir yeri vardır kendilerinin neyse .Yanımızda olmasalarda By_köle'nin dediği gibi bende kendilerini saygı ve sevgiyle selamlıyorum ...
Bütün kadınlar melektir aslında. Sadece kanatları kırıldığında süpürgelerine binerler. Hepsi bu...

Okunacak by köle hikayeleri bence tüm camiamiz icin vaz gecilmez degerlerden birileridir. Ben ise cok sansliyim ve kendisinden bir zat o kadar cok hikayelerini canli dinleye bildim ki en cok hosuma giden yanlari hayatin gercekleri olmasi.
Tabi bunlari yasaya bilmek icin bir köle nin (erkek olsa bile) yürekli olmasi gerekiyor. Büyük saygi duydugum bir insanin bu degerli paylasimi icin candan tesekkür ederim.
Selam ben Basef
Bu siteye dün üye oldum, Eski dostları görmek çok heyecanladırdı beni...
İlk Loyalslave'ın batan gemisinde yayınladığım, noktasına virgülüne kadar gerçek olan, kendi yazdığım bu yazının, bende bulunmaması ve belki 8 senedir okumuyor olmam ilginç, hatta bazı detayları şimdi okurken hatırladım ve o günü yeniden yaşadım...
Aslında yıllarca etkisinden kurtulamamış, rüyalarımda gördüğüm bir olaydı bu, hatta Erva Hanım'a aşık olmadığımı inandırmak bile kendime uzun zaman aldı,
Sonra bilinçli olarak yıllarca bdsm siteleri, resimleri hatta hayallerinden bile uzak kalmaya ve kendimi sözde tedavi etmeye çalıştım, neyse tahmin edersiniz, yıllar gösterdiki olmuyor, hiç bir zamanda olmayacak...
Bundan 6 ay önce bir gelişme oldu ve o günden beri görüşmediğim Erva Hanım'a telden mesaj attım ve beni msn ye ekledi akabinde,
Yıllardır ayrı kalmış çocukluk arkadaşı gibi sohbet ettik, halen ediyoruz...
Ne o, ne de ben konuyu bdsm'ye getirmiyoruz... çok uzaktan arada espiriyle karışık yaşadığımız anılara göndermeler yapıyoruz ama daha fazlasına asla girmiyoruz...
Bugünlerde ilk fırsatta İstanbul'a gidip beraber boğazda güzel bir aksam yemeği yiyip sohbet etmek ortak isteğimiz...
BASEF is back...

Bu keyıflı anınızı by_koleden okurken de cok keyıf almıstık ..sımdı konun kahramanı olarak sızınde yorumunuzla ayrı bır deger kazandı..eskılerı yad etmek cok keyıflı bır duygu... Tabıkı en guzelı seneler sonra hala bu guzellıgı ıcınızde hıssedıyor olmanız..
Bu vesıle ıle aramıza tekrar hosgeldınız o halde BASEF
Keyıflı guzel paylasımlarda gorusmek uzere
Sevgili Basef öncelikle aramıza tekrar Hoş geldin.
Uzun zamandır ilk defa bir üyeyi onaylarken heyecan keyif hatta mutluluk yaşadım. Eskilerden olmanın ayrıcalık olmadığının bilincinde olmama rağmen eski bir yüzü burada tekrar görmek inan keyif verdi. Nereden nereler geldiğimiz konusunda ise evet herkeste değişiklikler kabuklara çekilmeler oldu.
Eski dost dediğim kişilerle zaman zaman görüştüğümüz oluyor. Loyal Slave başlattığı o küçük dünyanın tadını sohbetini sıcaklığını halen özlemeye devam ediyorum. Ama burada da kurduğumuz aynı yapıdaki aile sıcaklığından mutluyum.
Erve Hanıma çok çok selam yanaklarından öpüyorum. Deli sadist ablamızın. Yeniden aramızda olmandan ayrıca çok mutluyum. Umarım siteden ve bizlerden keyif alırsın. Seni görmek güzel eski dostum.
Dip Not: Hikayeni belirttiğim üzere samimiyetimize güvenerek yayınladım umarım keyif almışındır okurken nede olsa senin bize kattığın bir tat. :):):)
S.S.K. Emeklisi by_kole
BeLki Sandığın Kadar Ukala, BeLkide Tahmin Edemeyeceğin Kadar Mütevaziyim. Biraz SakLıyım Bazen YasakLıyım. Kimseyi Örnek ALmam. Kimseye Örnek OLmam. Arkama Bakmam. 'AsLa' Demem. 'Keşke'Leri Sevmem !! ELeştiri DinLerim Nasihat DinLemem !!
Sıcak karşılamanız çok mutlu etti beni, ben de aranızda olmaktan çok keyif alacağım...
Siteye müracat ederken referans olarak "byköle" yazdığımda içimden hatırlarmı acaba diye geçirdim doğruyu söylemek gerekirse,
Lakin yazıları yalayıp yutmaya koyulmuşken ismimin geçtiğini görmek güzel bişey, neden olsa insanımaluktız
Yazımı yayınlaman benim için onurdur dostum buarada...
Özlemişim be....
- 44 Forumlar
- 5,453 Konular
- 75.2 K Gönderiler
- 9 Çevrimiçi
- 9,000 Üyeler