Shop
Bildirimler
Tümünü temizle

DEMIR LADY

15 Gönderiler
10 Üyeler
0 Reactions
863 Görüntüleme
(@yakari)
Gönderiler: 296
BDSM Ruhlu
Konu başlatıcı
 

Çok fazla hikaye yazmayan acemi bir yazar olan bana aşşağıdaki hikayeyi yazmamda yardımcı olduğu için mephistophelique'ye teşekkür ederim umarım beğenirsiniz.

Akşam iş çıkışı kursa git, gecenin bir saatinde eve gel sonra da açık öğretime derslerine çalış. Kurslarında biri biter diğeri başlar. Arada arkadaşlarla buluşup, Taksim’de kafayı dağıtmak ve akşamları kısa bir süreliğine dahi olsa hayatımın anlamı olan BDSM içerikli çeşitli siteleri gezip arkadaşlarla msn’de sohbet etmek olmasa hayat çok daha zor olacaktı fikri aklımdan geçer bazen. İşte yıllardır devam eden ve kendisini tekrarlayan hayatımın kısa bir özeti.

O sabah yine işe gitmek üzere erkenden kalktım. Çok fazla oyalanmadan hazırlanıp, kahvaltımı edip evden çıktım. Servise yine son dakikada yetiştim. İşe geldiğimde bugünün ilginç bir gün olacağına dair içimde garip bir his vardı. Sabah çayımızı içip, mesai arkadaşlarımla günlük olağan sohbetimizi yaptıktan sonra yeni projeler üzerinde çalışmak üzere kadim dostum olan bilgisayarımın başına geçmiştim. İşe öylesine dalmışım ki; telefonun acı acı çalmasıyla irkildim. Arayan patroniçemiz Gül Hanım’dı. Beni odasına çağırıyordu. Kendisinin beni aramasından rahatsızlık duyduğumu itiraf etmem gerekiyor. Genel olarak işyerindeki diğer kişilere olan davranışsal tutumu bende böyle bir izlenim bırakmıştır. Kendisi ile karşılaşmalardaki küçük bir merhabadan başka bir diyalogumuz olmamıştır. Şimdi beni yanına çağırıyor olmasına anlam verememiştim. Gül Hanım Almanya’dan 2 sene önce babasının rahatsızlığı üzerine işleri devralmak için gelmişti. Gerçekten çok güzel bir kadındı. Bakışları, duruşu ve konuşma dili bir kadından beklenmeyecek kadar sivriydi. Ofisteki herkes O’nun bu tavrından çekinirdi. Almanya’da uzun süre yaşamış olmasından dolayı BDSM konusunda az çok bilgiye sahip olduğu ve bazı tecrübelerinin olduğunu düşünüyordum. Elbette bunlar düşüncede kalıyordu. Bu konuda karşısına geçmek sadece bir hayalden öteye geçemezdi.

Nihayet O’nun kapısının önündeydim. Derin bir nefes alıp yavaşça kapısını çaldım. Araladığımda, masasında oturmuş ve gözlerini kapıya odaklamış şekilde buluverdim kendisini.

-“Gel yaklaş sallanma ve kapıyı kapat.”dedi.

Dediklerini yaptım. Üstelik istediğine hayır demek mümkün müydü ki? İtiraf edeyim çünkü ofisteki birçok çalışan ve yönetici kendisinden fırça yemişti ve ben o henüz hiddetiyle karşılaşmamış ender insanlardan biriydim. Bunda kendisini gördüğümde uzak durmaya çalışmamın ve hatta kaçmamın büyük etkisi var tabi ki. Ben dediklerini yapınca sözlerine devam etti.

-“Dün akşam Burcu ile senin hakkında konuştuk.”dedi. Ben dayanamayarak:

-“Burcu kim?” diye sordum.

-“Sus!! Her şeyi biliyorum. Artık beni daha fazla kızdırma.”dedi. Bunları söylerken ben masasının tam karşısında O’nun gözlerinden çıkan alevleri görebiliyordum. Bu benim bitişimin ilamıydı. Ünlü bir kitaba adını veren soru gibi. Çanlar kimin için çalıyor? Bu kez belliydi. Benim için çalıyordu kesinlikle.

İçimden kısacık saniyelerde onlarca şey geçiyordu. Demek ki:” Burcu her şeyi yumurtlamıştı.” Bu arda Burcu, benim BDSM camiasında tanıdığım, çok sevdiğim, benim gibi köle olan bir dostumdu. patroniçemi böyle görüp kurduğum hayalleri anlattıktan sonra ısrarlarıma dayanamayıp Facebook’dan Gül Hanım’ı bulmuş, kısa süre sonra samimi iki arkadaş olmuşlardı. Ama amaç belliydi. Acaba hayallerimin gerçek olma şansı var mıydı? Bunu öğrenmeye çalışacaktı benim için. Hatta bir adım ötesi bile olabilirdi. Benim üyesi olduğum Bdsm sitesine oda kayıt olabilirdi. Genelde her akşam konuşmaları ile ilgili detayları Burcu bana anlatırdı. Geçen akşam hariç. Şarjının azaldığını ve beni arayacağını söyleyerek kısa kesmişti konuşmamızı. Şimdi anlıyorum ki; benimle ilgili bilinmemesi gerekenleri açıklamıştı ve sanırım biraz sonra gerçekler yüzüme vurulacak, ardından da kovulacaktım. Atılmak dışında bir de bu olayın iş ve aile çevreme sızması durumu vardı şimdi. Semt ve dini görüş olarak oldukça bağnaz bir kesime aittim. Kendilerine göre uzun olan saçıma bile laf ettiklerine göre bunu öğrenseler neler derlerdi. Bu gerçeği kaldırabileceklerini sanmıyorum.

-“Demek Bdsm ile ilgileniyorsun ve bir kölesin. Senin bir köle olabileceğini hiç zannetmiyorum.”dedi.

Anlamsız bir şekilde bu fikrin sebebinin sürekli çalışma masamın dağınık olduğunu görmesidir diye düşündüm. Sürekli bir şeyler diyordu. Cevap vermeli mi? Yoksa kesmeden dinlemeli miydim? Henüz ben karar bile verememiştim ki; sözlerine devam etti:

-“Türkiye’de böyle şeylerin olabileceğini hiç düşünmemiştim. Hele bizim ofiste böyle birinin olacağını hayal dahi etmiyordum. Ne kadar süreden beri böyle şeylere ilgi duyuyorsun? Hiç tecrüben oldu mu?” gibi sorulara cevap verdikten sonra kendisinden bahsetmeye başladı.

-“Ben de Almanya’da yaşadığım zamanlarda…”diyordu ki kapı çaldı. İhracat Şefimiz Banu Hanımdı gelen.İçimden lanet etmeye başlamıştım şanssızlığıma, kaderime. Banu Hanım imzalanması gereken acil evraklar olduğunu ve içeriklerini anlatarak Gül Hanım’ın masasına yaklaştı.

Gül Hanım:

-“Şimdilik bu kadar işlerine dönebilirsin.”dedi bana. Bende sesimi çıkartmadan şok içinde masama döndüm. Daha gevşememiştim ki; telefonum çaldı. Arayan O’ydu.

-“Mesai bitiminde çıkma. Telefonumu bekle.”dedi ve kapattı.

Benim hemen Burcu’yu aramam ve olan bitenler hakkında bilgi almam lazımdı.

-“Burcu neler oldu? Bütün her şeyi anlatmışsın inanamıyorum sana. Bari söyleseydin bana. Hazırlıklı olurdum her şeye. Odasına çağırdı, her şeyi bildiğini anlattı bana.

-“Sabahtan beri arıyorum seni. Telefonun kapalı anonsu veriyor. İkinci hattın açıktı sanırım. Ofisten ulaştım, onunla toplantıda olduğunu söylediler, işte o zaman geç kaldığımı anladım.”

-“E anlat bakalım işler buraya nasıl geldi?”

-“Dün akşam Taksim’de buluştuk. Hafif bir şeyler yedik. Konuyu yemek yerken açtım. Bdsm içinde olduğumu. Aslında herkesin gizli gizli yaşadığını falan. Etrafında bilmediği birçok kişi olabileceğini falan. Sonra bir bara davet etti. Gittik. Bizim gittiklerimiz gibi bir yerdi. Bende dökülmenin sırasıdır dedim. Aslında seni direkt söylemeyecektim ama o sordu. Bu kişiyi tanıyor musun mesela diye? Bende o zaman anlattım bütün bu olanları. Olay budur.”dedi.

-“Senin tam tersini yapman gerekmiyor muydu? Yani onun ağzından laf almak gibi. Yaktın beni resmen. Akşam çıkışta benden haber bekle dedi. Kesin kovacak. Ne yapsam ki ben ya?”

-“Canım gerçekten özür dilerim. Aslında istem dışı oldu. Çok içtik. Kadın uyanık güzel. Cidden tehlikeli bir şey o çok dikkatli ol. Şimdi kapatmalıyım bende ofisteyim rahat konuşamıyorum ama dediklerimi unutma tamam mı?”
-“Dur kapatma!!” “Hay aksi, kapandı.”

Akşam olmak bilmedi bütün bu olan bitenden sonra. Her akşam gittiğim kursa gidemeyecektim bu gün. İşyerindeki birkaç kişi ile ortak katıldığımız eğitim amaçlı bir kurstu bu. İşlerimin olduğunu bahane ederek ektim onları. Genelde mesai bittimi deli gibi ofisten ayrılan ben, kıvranarak bekliyordu. Bu durum bazılarının dikkatini çekmiş olacak ki, dayanamayıp sordular.

-“Savaş hayırdır? Sen kalmazdın bu saatlere kadar. Her şey yolunda mı?”

-“Ya sorma yetiştiremedim bazı şeyleri. Üç beş detay var o da bitsin çıkacağım.”inanmaları umuduyla söylemiştim. Şu anda işe yaramış gibi duruyordu.

Mesai biteli yaklaşık 45 dakika olmuştu. Halen arayan soran yoktu. Ne kadar geçti bilmiyorum. Telefon çaldı. Hemen saate baktım. 20:36. Arayan O’ydu.

-“Şimdi ofisten çık ve beni Levent Metro’sunun önünde bekle.”diyordu.

Bütün kadınlar melektir aslında. Sadece kanatları kırıldığında süpürgelerine binerler. Hepsi bu...

 
Gönderildi : 2 Temmuz 2008 00:10
(@mephistophelique)
Gönderiler: 1475
BDSM Onursal
 

İlk yorumu yazmak güzel oldu. Konuyu daha önce okumak gibi bir şansa sahip olmuştum. Teşekkürler o yüzden yakari. Hikayeni güvenip bana teslim ettiğin için de teşekkürler ayrıca. Editörlük mü yapmış olduk şimdi sana. Hadi hayırlısı
Seni bu konuda denemeler yaparken de görmek çok güzel oldu.

Fazla mütevazilik "hiçliktir."

 
Gönderildi : 2 Temmuz 2008 00:37
(@masternick)
Gönderiler: 7123
BDSM Evrimci
 

Güzel bir başlangıç . Teşekkürler yakari.

Editörün eline de çok (!) sağlık tabiiii..... 😀

 
Gönderildi : 2 Temmuz 2008 01:59
LADY SADE
(@lady-sade)
Gönderiler: 2901
BDSM Ustası
 

gayte keyıfle okudum ve devamını beklıyorum yakarı ellerıne saglık

Sınırların sınır olmaktan çıkıp gerçek oldugu an,
Ruhunun Ruhuma DİZ ÇÖKTÜGÜ ANDIR..!!

 
Gönderildi : 3 Temmuz 2008 17:37
(@ipetisut)
Gönderiler: 164
BDSM Seven
 

Bu benim bitişimin ilamıydı. Ünlü bir kitaba adını veren soru gibi. Çanlar kimin için çalıyor? Bu kez belliydi. Benim için çalıyordu kesinlikle.
Burasına bayıldım, çok keyifli bir anlatmı var, tebrikler yakari ve meph!

Dip not: 100. mesajım da sana gitsin yakari Smile

Efendi seçme konusunda özgür olmanız köle olduğunuz gerçeğini değiştirmez(Herbert Marcuse).

 
Gönderildi : 5 Temmuz 2008 17:34
sony0666
(@sony0666)
Gönderiler: 287
BDSM Ruhlu
 

devamını sabırsızlıkla beklıorum ıkınızınde ellerıne saglık alıntılar hos olmus Smile

 
Gönderildi : 7 Temmuz 2008 20:38
(@yakari)
Gönderiler: 296
BDSM Ruhlu
Konu başlatıcı
 

bu güzel yorumlarınızdan dolayı teşekkür ederim naçisane devamı için birşeyler daha yazmaya çalıştık umarım hoşunuza gider

Dip not:100. mesajıma 1 mesaj kaldı yakında bende 100 ler klübüne giriyorum

Uzun zamandır beklediğim o komutu almıştım. Hızla ofisten çıkmış, bir sonraki adım olarak ne yapmam gerektiğini düşünmeye başlamıştım. Levent’e nasıl gidilirdi? Bunu düşünüyordum. Şuurum neredeydi benim? Afallamıştım. Nasıl gidileceğini bulduğum anda ikinci kaosla karşılaştım. Hangi çıkışında beklemeliydim? Kendisi de bir şey dememişti bu konuda. Aradığında neden sormamıştım ki bunu? Ne kadar aptaldım, kaderime kahrediyordum artık. Ofisi arayıp telefonumu bulabilir, belki de Burcu’yu arar ve ondan ister telefonumu düşüncelerini içimde sindirip, biraz olsun kendimi rahatlatmaya çabalıyordum. En bilindik çıkışı tercih ettim bu nedenle. Şimdi Metro City’nin önünde kendilerinin huzuruna çıkmak için sabırsızlıkla bekleyen adı sıfatı olmayan biriydim.

Heyecandan ne yaptığımı anımsamıyorum şu an bile. Ama ellerimin ve ayaklarımın istemsiz titremeleri aklımda kalmış bariz şekilde. Ardı ardına yaktığım sigaralar bile ne yapması gerektiğini bilirken ben amacı belli ama silik şekilde beklemeye devam ediyordum. Bir polis memuru gibi geçen bütün arabaları inceliyordum. Olur da gelirse kaçırmamak amacıyla. Gelen giden yoktu. Yarım saat geçmişti. Hala yoktu. Bir şeylerin yanlış gitmeye başladığını düşünmeye her başladığımda içimde yeni sakinleştirici nedenler bulmak çabasıyla duruluyordum. Bu gibi durumlarda en kötü şey iç çekmekti sanırım ve ben bunu yapmaya başlamıştım bile. İşte o anların bilmem kaçıncı dakikasında patroniçemin arabasını seçti gözlerim. Kendileri de beni görmüştü. Yanıma yaklaşarak arabanın camını açtı.

-“Araba kullanmasını biliyor musun?” diye sordu.
-“Evet” diye cevapladım. Arabadan inmesini ve açtığım kapıdan içeri girmesini bekledim. Yumuşak bir hamle ile kapısını kapatıp direksiyonun başına geçtim. Arzu ettikleri bir yer olup olmadığını sorduğumda, devam etmemi; kendisinin tarif edeceğini belirttiler.

Uzun bir sessizlik hakimdi. Ben de ilk bozan olmak gayretinde değildim. Yanımda hareketlenme olduğunun farkında olmama rağmen, ne oluyor diye bakmaya cesaret edemiyordum. Kısa süre sonra bir çift ayakkabı torpidonun üzerine iliştirildi.

-“Yazın ayakkabı çekilmiyor. Malum sıcak.”dedi.
-“Hıhımm. Çok haklısınız.”diyebildim cevap olarak.

Bütün konsantrem bozulmuştu. An an ayakkabılarına bakıyordum. Bir az önce bütün gizemini içinde taşıyan ve benimle paylaşmayan bu kıskanç şeyler yanı başımdaydı. Göremediğim o güzellikleri hayal etmeme izin veriyorlardı. Ayakkabının içinden ince bir deri kokusu yayılıyordu. Klimanın etkisiyle yavaş yavaş arabayı etkisine aldı. Artık bir fark olmaktan çok havanın ta kendisine özgü esansı olmuştu bu muazzam lezzet. Çaktırmadan derin soluklar alıyordum varlığından. Kokudan büyülenmiş bir şekilde ne kadar yol aldığımı dahi hatırlamıyorum . Klakson sesiyle irkildim. Yeşile dönen ışığı fark etmemiştim. Kraliçem de buna sinirlenmiş olacak ki; ayağıyla dürterek:

-“Heeyyy!!!.Uyudun mu??!!”diye haykırdı.
-“Özür dilerim. Dalmışım.”dedim mahçup bir sesle ve hareket ettim.

Üçyüz metre kadar bir yol almıştık ki:

-“Şimdi sağ dön ve dördüncü evin garajına park et.”diye beni yönlendirdi kendisi.

Eve yaklaştığımızda büyük bahçesi olan ağaçlıklı küçük bir koruyu andıran bahçeli bir evdi bu elindeki kumandayla bahçenin kapısını açtı ağaçlıklı yoldan garaja doğru ilerledik
Araçtan ilk inen kendisi oldu. Ayakkabılarını almamı tembihledi. Mükemmel şeyler ellerimin arasındaydı. Önümde bastığı yerleri kıskandıracak kadar güzel ayaklarıyla yürüyen hayallerimdeki Efendi’m vardı. Küçücük ayakları ve kırmızı güzel ojeleriyle beni büyülemişti. Şuursuz benliğimle kendisini takip ediyordum. Halime şükrettim bir an. Araba kullanırken onları göremediğim için. Kesin bir kazaya neden olurdu bu ayaklar. İki senedir beklediğim hayal şimdi eğer bu da bir rüya hali değilse gerçekleşmişti.

Bastığı her an ayağına bir şeyler batacak diye endişe ettim. Evin bahçesindeki o çimli alan en kıskandığım şey oldu. Güzel ayaklarını içine alan bir mekan. Ben çok uzun zaman beklemiştim. Ben senden daha çok hak ediyorum diye düşündüm. Çimli yolun bitiminde işaret ederek ayakkabılarını istedi evet o an son derece mutluydum hatta bulutların üzerinde uçuyorum diyebilirdim avuçlarımdaydı yok yok kesin rüyadaydım ve birazdan alarm çalacak ve uyanacaktım.Hızlıca ayakkabılarını giydirdim taşlı yolu geçtikten sonra Birkaç basamakla bahçe içindeki iki katlı evin kapısına geldik. Elindeki anahtarla kapıyı açtı. Evden içeriye girdiğimizde gecenin karanlığında sessizliği bozan tek şey o topuk sesleriydi o seslerin aslında kalbimden mi geliyor yoksa o topuklardan mı pek emin değildim tık tık tık o sesi takip ederek arkasından ahşap merdivenlerden üst kata kadar çıktım.
Büyük bir odaya girdi ve koltuğa oturdu. Ben içeri girince ne yapmam gerektiğini bilemedim. Sıradan biri? İş arkadaşı? Kölesi? Sevgilisi? Nesiydim ki?
-o an bakışlarıyla orada bekle demişti adeta sanırım korkudan olacak dizlerimin bağı çözüldü ve dizlerimin üzerine çöktüm kaldım.

Geldiğimiz yer yazlık bir mekandı. İstanbul’da ama şehir gibi değil. Bakımlı güzel bir evdi. Yakın bir zamanda gelindiği belliydi. İçeride temizlik kokusu vardı. Bunu hissedebiliyordum. Dizlerimin üstüne oturmuş suskun bir şekilde tam Gül Hanım’ın güzelliğine dalmıştım ki etkileyici ses tonunu duyup kendime geldim.

-“Biliyorum senin için şaşırtıcı gelişmeler bunlar. O yüzden açık açık konuşalım. Şu anda bir karar vereceksin kendin için. Bu güne kadar benim bu yönümü görmedin sen. Şimdi her gülün dikeni vardır durumu söz konusu senin için. Bilmediğin bir yoldasın Savaş bir nevi köprüden önceki son çıkış. Şimdi hiçbir şey olmamış gibi şu kapıdan çıkarsın, yarın işe gelirsin. Masana oturursun. Güzel bir istifa mektubuyla ve iyi bir tazminatla işten ayrılırsın. Ha küçük bir dipnot: Bu evden o gülün dikeninin tadına bakmadan ayrılamazsın.”

-“O dikenlerin vücuduma açtığı yaralardan akacak kırmızı kanda ben sadece Gül’deki kırmızı rengi görür ve mutlu olurum. Demek ki; o Gül bana dikenlerini batırabilecek kadar yakın diye düşünürüm.” cevabını verdim. Gülümsedi.
-“O zaman sana Gül’deki kırmızı rengi gösterelim.” Dediğimde tekrar dizlerim titremeye başladı. Yanında duran sehpanın üzerindeki küçük bir düdüğe benzeyen bir şey vardı ona üfledi ama sanırım bozuktu hiç ses çıkmadı diye düşünüyordum ki merdivenlerden patır patır sesler gelmeye başladı ve kapıdan üç tane köpek girdi içeriye Ben irkilerek birkaç adım geriye çekildim. Bu sahneden büyük bir zevk almıştı.

-“Korktun mu?”
-“Hayır. Öyle düşünülebilir lakin it iti ısırmaz diye düşünüyorum.”

-“Aferin sana. Sanırım seni eğitirken fazla zorlanmayacağım.”dedi. Melek gibi yüzünde o şeytani ifadeyi görünce şeytanın da bir zamanlar melek olduğu aklıma geldi. Aklımda onlarca fikirle kendi kendimi yerken, köpekler deli gibi ulumaya devam ediyordu. Şimdi ıssızlığın bozulmasına vesile olacak bu evde, patroniçemin benden neler isteyeceğinin heyecanı ile kendisine bakıyorum. O ise sadece gülümsüyordu.

Bütün kadınlar melektir aslında. Sadece kanatları kırıldığında süpürgelerine binerler. Hepsi bu...

 
Gönderildi : 9 Temmuz 2008 23:17
(@flato)
Gönderiler: 26
Canıyla Üye
 

bu hikayeyi yazılı halde okumaktan bu kadar keyif alacağımı tahmin etmemiştim açıkçası yakari ...bana ilk bunları kalvyede toparlayıp hikaye olarak forumda yayınladığını bir çoğunu zaten biliyorum dedim içimden fakat gerçekten akıcı anlatımla suslenmiş ve edite edilmiş bu hikaye benim ağzından dinlediğimden daha farklı bir hava ve zevk verdi bana ...

editörunuzede saygılar sevgiler bu arada onun katkılarıda çok bariz ortada..

saygılarımla...

i'm not slave...

foot fetish specialist...

design by flato...

 
Gönderildi : 10 Temmuz 2008 01:03
sony0666
(@sony0666)
Gönderiler: 287
BDSM Ruhlu
 

ya amaarjantin pembe dızıleri gıbı en olmadık yerde kesıyorsunuz cok ayıp resmen sınırım bozuldu!tam heyecanla kelımelere dalıyordum kı bıttı yakari kınıyorum senı daha uzun paragraflar beklıoruz Smile

 
Gönderildi : 10 Temmuz 2008 02:16
LADY SADE
(@lady-sade)
Gönderiler: 2901
BDSM Ustası
 

flash flashhh
yazarımız yakarının son kıtabı 25.baskısıyla raflarda ... DEMİR LADY

Smile

bu gunler pek uzak gorunmuyor gıbı yakarı bıraz daha cabalarsan:)

Sınırların sınır olmaktan çıkıp gerçek oldugu an,
Ruhunun Ruhuma DİZ ÇÖKTÜGÜ ANDIR..!!

 
Gönderildi : 11 Temmuz 2008 01:04
(@mephistophelique)
Gönderiler: 1475
BDSM Onursal
 

hikaye olarak forumda yayınladığını bir çoğunu zaten biliyorum dedim içimden fakat gerçekten akıcı anlatımla suslenmiş ve edite edilmiş bu hikaye benim ağzından dinlediğimden daha farklı bir hava ve zevk verdi bana ...
editörunuzede saygılar sevgiler bu arada onun katkılarıda çok bariz ortada..

ah ah canım benim ağzından bal damlamış. valla önemli olan fikir derim. ben sadece süsledim Smile beğenildiyse ne güzel. evet yakaricim yeni metni bekliyorum Smile

Fazla mütevazilik "hiçliktir."

 
Gönderildi : 13 Temmuz 2008 02:28
(@hayyam)
Gönderiler: 267
BDSM Ruhlu
 

:bira: :bira: :bira:

devamı nerde yoff :verymad:

 
Gönderildi : 28 Ağustos 2008 10:54
(@ayak_kolesi)
Gönderiler: 50
Kanıyla Üye
 

güzel bir hikaye sürükleyici olmuş devamını bekleriz:)

 
Gönderildi : 16 Ekim 2008 21:56
(@yakari)
Gönderiler: 296
BDSM Ruhlu
Konu başlatıcı
 

Not: hikayede Erica hanımın yardımıyla bir iki değişiklik yaparak yeni birşeyler ekledim ben böyle daha güzel olduğunu düşünüyorum umarım sizde beğenirsiniz...

Ani bir hareket ve şıklayan parmakla beraber köpeklerin geldikleri gibi kaybolmaları bir oldu ama sesleri kesilmiyordu!!!
Dışarıdan gelen uluma sesleri kulaklarımla birlikte tüm benliğime, ruhuma doluyordu. Köpeklerin akortsuz sesleri ile zaten içimde olan o korku titremesi artıyor beni ne yapacağını bilmez hale getiriyordu. Savunmasızdım.

Başım önümde Hanımefendinin önünde diz çökmüş korku ve heyecanla yere ayaklarına bakar halde bekledim. Birden elini kaldırdı, ağzına götürdü ve tiz bir ıslık çaldı. Islık ile birlikte köpeklerin sesleri kesildi ve hırıldamaya dönüştü.
Oluşan sessizliğe şükretmek isterken, bu sessizliğin biraz önceki köpek havlamalarından daha tehlikeli olabileceği duygusu her yanımı sarmaya başlamıştı. Başım önümde ellerimi birleştirmiş beklemenin korkusu ile birlikte odada sadece Hanımefendinin ve benim nefeslerimizin sesi vardı.
Yavaşça ve korkarak başımı yukarı kaldırdım ve bana bakan yüzü ile karşılaştım. Yüzündeki sert gülümseme ile birlikte gözlerindeki acımasız bakışa dayanamadan tekrar başımı yere daha güvenli olan siyah dantelli çoraplarına ve sivri topuklu siyah ayakkabılarına indirdim.

Gözlerimi bir saniye kapadım, açtığımda önümden uzaklaşan ayakkabıları görmek içimi bir boşluk hissi ile doldurmuştu. Bu korku ve beklenti dolu ortamda o ayaklar benim güvenli noktammış ve şimdi elimden alınmış gibi hissettim.
Bakışlarının paralelinde sindiğini hissettiğim benliğimin onunla birlikte gittiğini duyumsadım. Yavaşça pencerenin pervazına doğru ilerledi ve dışarıda en az benim kadar beklenti içerisinde olan köpeklerine gülümsedi. Tanrım pencereden yansıyan o gülümsemenin bana olması için neler vermezdim. Hanımefendi, evin içinde adım adım ilerlerken dışarıda da köpekler onun adımlarını takip etmekte idiler.

Onlar bunu yaparken ben duramazdım. Biranda kendimi farklı bir âlemde buldum. Fareli köyün kavalcısı hikâyesini anımsıyorum. Dört köpek dışarıda ve ben içeride o büyüleyici ayakkabıların yerde bıraktığı izleri, yere basarken çıkarttığı kendisine has sesi takip ediyorduk.

Sonumuzun, sonumun, hikâyedeki gibi acı bir sonla biteceği riski bile gözümde o ses ve ayaklar karşısında önemsiz kalmakta idi. Hikâyedeki kavalcının fareleri etkisi altına alıp derede boğduğu geçti aklımdan biran. Acaba patroniçemin aklında benim için neler vardı? Tahminlerden vazgeçmek kaderime razı gelmek vaktiydi artık.

Yüzüme baktı ve beni izle diyen bakışlarında ayağa kalkmak istedim. Hayır diyerek kafasını iki yana salladı. Köpeksen köpekliğini bilecek ve öyle izleyeceksin dedi. Tekrar dizlerimin üzerine çöktüm ve dört ayaküstünde kendisini izledim. Yanına gittiğimde boynuma uçlarında çiviler çıkmış tasmayı geçirdi. Boynumu ne sağa ne sola oynatabiliyordum. İlk oynatışımda yanağıma batan çivinin acısı ile önüme sadece Hanımıma bakıyordum.

Bütün odayı, büyük bir minnet duygusuyla hanımefendinin peşinden gezdikten sonra, aslında korkudan çok içimin mutluluk ile dolduğunu fark ettim. Odanın hemen yanında küçük başka bir oda olduğunu anladığımda ise, o büyüleyici sesi takip ederek bu odaya çoktan girmiştim. Başımı hafif kaldırdım ve burası küçük bir çalışma odasıydı. Duvarlarda bir arada kitap ve evrakların olduğu raflar ve masayla birlikte şirin bir ortamdı.

Göz göze geldik bir anlık emirsiz yapılan bu bakıştan dolayı bir ceza almak istemiyordum. Sonuçta, daha yeni başlamıştı bir şeyler olmaya. 2–3 dakika kadar bir zaman geçti. Yere baktığımdan tam olarak neler olup bitiyor farkında değildim.
Tasmamı bıraktı ve beklememi emretti. Uzaklaşan ayak seslerini heyecanla karışık beklenti içerisinde dinledim.
Ardından acı bir gıcırtıyı ve hırlamayı çağrıştıran seslerle ne olup bittiğini anlamam ve savunmaya geçmem bir oldu. İyice yere sindim, başımı ellerimin arasına alarak. İşte buraya kadar köpekler şimdi beni öldürecek diye düşünürken Hanımefendinin o berrak sesi ile kahkahasını duydum. Köpekler yanıma gelmiş beni kokluyor, ağızlarından akan salyaları ter tarafıma bulaşıyordu.
Patroniçem bahçeye açılan kapısını açmış ve o canavarları içeriye almıştı. Artık verilen bir komutun sonucumuydu yoksa yabancı bir insanın kokusunu almalarından dolayımıydı bilemiyorum, yanı başımda varolunca sevimsizlikleri ve vahşilikleri ile bana gürlercesine kinlerini kusuyorlardı.

Hanımefendinin uzaklaşan adımlarını ve koltuğun gıcırdamasından çalışma odasındaki koltuğa oturduğunu anladım. Ayağını yere vurarak beni yanına çağırdı. Dört ayaküstünde önümdeki köpeği başımla hafifçe iterek yayına gittim. Canavarlar beni takip ediyorlardı. Ayaklarının dibine çöktüm, köpeklerde benim etrafımda Hanımefendinin ayaklarına yakın yerlere yattılar.

Önüme bir kitap koyarak işaretli sayfaya kadar oku bakalım köpek hem öğren hem de beni eğlendir dedi.
Kitap oldukça eski idi, yapraklarını dikkatle çevirerek dikkatli titremeyen bir ses tonu ile okumaya başladım.

“işte yin-yang sembolü’nün holy trinity’e uyarlanmış hali bunu amblemimiz olarak kullanabiliriz” diye başladı kitap.
Okudukça sesimdeki ilgiyi fark eden Hanımefendi kahkaha attı ve işte inandıklarının ne olduğunu öğrenme vakti geldi dedi.
Hem Hanımefendi içi hem de kendi merakımı tatmin için kelimeleri yutar gibi okumaya başladım.

“Aslında bu sembolü Keltler ve Paganlar da kullanmışlar, hatta Keltlerde boyutlar arası geçiş yapılan hususi mekanların anahtarıymış ve kapıya yaklaştırıldığında parladığı tevatür edilirmiş, o dönemdeki adı da triseklion. Bariz veya açıkca görülebilen bir manâsı yoktur, zira zaten enigmatik yani anlaşılmaz olmak üzere düşünülmüştür. BDSM fikrine sıcak
bakmayacak vasatî kimseler gördüklerinde herhangi bir desenden başka bir mana ifade etmez.

Dolayısı ile anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna zaten az. Haberdar olanlar için ise amblemin pek çok manası vardır. Üç bölüm BDSM'in muhtelif üçlemelerini temsil eder.
Öncelikle tabii olarak BDSM'in kendi üç alanını temsil eder, yani: B&D, D&S, ve S&M.
Daha sonra BDSM davranış şeklinin en önemli diğer üçlemesini, yani: Güvenli, Akıllı, ve Rızaya bağlı.
Son olarak da BDSM cemaatinin üç sınıfını temsil eder, yani: Hakim, Muti, ve Mütehavvil. (Dominant, submissive ve switch)

BDSM en azından bir sex oyunu şekli en teferruatlı hali ile de bir aşk, bir hayat tarzı. Dolayısı ile delikler de her hangi bir kimsenin kendi başına ne kadar eksik olduğunu anlatmaktadır. Bir insan kendi başına ne kadar mükemmel ve tam olsa da, onu tamamlayan diğer unsur olmadan her durumda yalnızdır. BDSM en azından iki kişilik bir oyundur.

Gene yin-yang sembolünde anlatılmak istenen karşıtlıkların içindeki zıtlık burada da geçerli ve ancak bir kutup kendini gerçekleştirme olgunluğuna geldiğinde kendi içinde karşıtını oluşturur kavramı da BDSM görüşlerini gayet iyi anlatmakta doğrusu. BDSM için ise B&D, D&S, ve S&M'in aslında birbirinden keskin hatlarla ayrılmayan insan davranışları olduğu kast etmek istedik.

Son olarak etrafındaki çember ise bütün ayrımların hepimizde bulunduğu ve aslında o kadar da kesin çizgilerle ayrılmadığımız manasına kullanılmış.”

İşarete gelince sustum. İnanılmaz bir kitaptı ve beni en az Hanımefendi kadar kendisine bağlamıştı.

Kitabı kapamam ile köpekler uyuşuklarından kurtuldular ve hanımlarının yanına giderek, bana baraka hırlamaya başladılar.
Hanımefendi köpeklerden korktuğum görünce;
—Hani it iti ısırmazdı diyerek bir kahkaha attı. Kahkahasının gözlerine ulaşmadığını ve gelecek şeylerin benim için iyi olmayacağını ne yazık ki ses tonunun birden sertleşmesinden anladım.
— Neyse şimdi masanın üzerinde 3 kâğıt göreceksin dedi. Kâğıtlar bu odadan çıkmayacak ve sen tercihini son kez burada kullanacaksın. Birincisi, Rusya’daki fabrikada çalışmayı kabul ettiğini gösteren yere imza atmak. Bu durumda ailenden uzun süre ayrı kalacaksın demektir.
İkinci ve boş sayfaya istifa dilekçeni yazacak ve tarih kısmını boş bırakacaksın.
Üçüncü kâğıda ise sürekli kullandığın kişisel eşyaların parfüm, şampuan v.b markalarıyla yazacaksın.

Belki imzalamadan önce köpeklerimin senin tadına bakmalarına izin vermeliyim dedi. İyice sindiğimi görünce tatmin olmuş bir ifade ile beklide iki ayak, bir tekme, iki üç aşağılama işi çok cazip gelmiş olabilir sana dedi.
Yüzünü yüzüme yaklaştırarak, “dediğim gibi tercih senin, eğer Rusya teklifini kabul edersen, yapman gereken bu akşam ailene bu durumu açıklamak olacak. Geri kalan her şeyi ben halledeceğim”
“Şimdi yarım saatin var.’’diyerek odadan çıktı. Beni koltuğun kenarına sinmiş halde bir masadaki kâğıtlara bir köpeklere bakar halde bıraktı. Köpekler sanki ben önemsiz bir et parçasıymışım gibi yüzüme bile bakmadan hanımlarını takip ettiler. Şimdi odada yapayalnızdım.
Bahçe kapısından çıkıp gidebilir bu yaşadıklarımı unutabilir, ya da hiç bilmediğim ama yaşamak için yanıp tutuştuğum bu dünyada kalabilirdim.
Koltuğun yanından yavaşça ayağa kalktım ve masaya yaklaştım. Gerçekten üç tane kâğıt vardı.
Sandalyeye oturdum. Elime kalemi aldım. Ne Rusya’sı ne oluyor ben ne yapıyorum gibi kafamdan bugünün muhasebesi geçti düşünürken, kâğıtları teker teker doldurduğumu son anda fark ettim. Son kağıda son noktayı koyduğum anda Hanımefendinin odanın ortasında olduğunu gördüm. Görür görmez ağzımdan ‘’wooow diye bir ses çıktı.

Sonra hemen ayağa fırladım kağıtları alarak Hanımedendinin önünde diz çöktüm ve ellerimle kağıtları başımın üzerine kaldırıp sundum.
Ben odada geleceğim hakkında bir karar alırken, o üzerini değiştirmişti.

Baştan aşağıya kırmızıya bürünmüştü. Kırmızı mini latex elbise, iri file çorabı ve rugan ayakkabılarıyla o ana kadar görebildiğim en güzel kadındı. Elimdeki kâğıtları aldı ve okumaya başladı Biraz sonra:

“Demek ki, kan-gül ve dikenler konusunda bu kadar isteklisin. İşi kabul ettiğini görüyorum. Ailenle, konuş listeyi ben hallederim.Yarın sabah işe gelme ben insan kaynaklarına durumu bildireceğim.Yarın öğlen 11’de metro’nun önünde bekle. Gerisini yaşayarak zaten öğreneceksin, öyle değil mi?

Sözlerini bitirmesinin ardından hemen taksi durağına telefon etti. Nasıl dışarı çıktım, nasıl o taksiye bindim bilmiyorum. Sanki taksinin içinde değil adeta başka bir dünyada yolculuk etmekteydim. Ben şimdi evdekilere ne diyecektim? Bugün olanları kendime bile açıklayamazken başkalarına neyi nasıl açıklayacaktım. Taksicinin meraklı soruları dahi düşüncelerimi dağıtamadı.

Eve geldiğimde saat gece yarısını geçmiş ve herkesi çoktan uykuya dalmış buldum. Şimdi uyandırsam kimse sabaha kadar uyumayacak ve bir sürü tartışma olacak diye düşünerek yavaşça odama girdim. Uyku tutmayacaktı. Odamın içinde dolaşmaya, raflardan kitapları alıp görmeyen gözlerle bakmaya başladım. Olmuyor düşünceler birbirini bırakmıyordu.
Yatağıma oturdum elime gelen televizyon kumandasına boş boş aktım. Evet, belki televizyon kafamdaki anlamsız düşünceleri dağıtabilirdir.
Kanalları görmeden zap yapmaya başladım.
Bilmiyorum nasıl oldu ama bütün gece yaşadığım o anlatılamaz olaylar zincirinin uzantısı mıdır bilmiyorum ama kendimi Hanımefendi ile yan yana ağaçlıklı bir yolda, Hanımefendinin kullandığı bir arabada ilerlerken buldum.
Üzerimde ne zaman değiştirdiğimi bilmediğim şık bir takım elbise vardır. Hanımefendi arabayı park edince hemen indim ve onun kapısını açtım.
Patroniçem yüzüme bile bakmadan elimi tutarak arabadan indi. Ben bir adım gerisinde yürürken çevreme bakınıyor nerede olduğumuzu anlamaya çalışıyordum.
Hayır, İstanbul değil burası. Allahım buraya nasıl gelmiştik. O kadar da kendimi unutamazdım. Değil mi?
Çevredeki tek otomobil bizimki idi. Etrafımızda erkeklerin çektiği hanımların içine kurulup sohbet ettiği çek çek arabalarla dolu idi.
Çevreme bakarken Hanımefendiden uzaklaşmıştım, başımı kaldırdığımda omzunun üzerinden bana bakan kızgın gözlerini gördüm. Koşturarak yanına gittim.
İnanılmaz sert bir ifade ile yere diz çök ve beni beklettiğin için özür dile diye emir verdi. Burada mı der demez suratıma inanılmaz bir hızla tokat attı. Kim varmış çevremde kim yokmuş umursamadan diz çöktüm ayakkabılarını öperek özür dilerim.
Ayakkabıları ile beni geri iterek asla bir daha beni bekletme bu kadar ucuz kurutulamazsın dedi.
Eski bir evin önünde durduk. Dış kapıda kitapta gördüğüm o arma vardı. Kapı kulpları bile BDSM sembolündendi.
Hanımefendi kapıyı bir kere çaldı ve kapı sanki kendiliğinden açıldı. Geride şimdiye kadar gördüğüm en beyaz tenli bir uşak saygı ile yere eğilerek hanımın ayaklarını öptü. Hanımefendi sevgi ile uşağın başını okşayarak bana yere çökmemi emretti. Beni de böyle sever mi beklentisi ile başım önümde beklerken geçen sefer boğazıma takılan tasmanın tekrar geçirildiğini duyumsadım.

Bütün kadınlar melektir aslında. Sadece kanatları kırıldığında süpürgelerine binerler. Hepsi bu...

 
Gönderildi : 12 Kasım 2008 00:06
yessboss
(@yessboss)
Gönderiler: 63
Kanıyla Üye
 

yakari ,

öncelikle hikayeni keyifle okudum. Emek harcadıgın çok açık. Fakat bazen okurken dikkat dagılıyo.. Belki daha kısaltarak yorumlarsan daha etkili olur diye düşünüyorum. Kesinlikle yazmaya devam..emeginize saglık...sevgiler..

yessboss

 
Gönderildi : 31 Mart 2009 06:46
Paylaş:
BDSM Türkiye

Merhaba

Hoşgeldin

Forumun Yeni Düzenine

Tüm Forumu

AÇMAK İÇİN GİRİŞ YAP

VEYA

ÜCRETSİZ KAYIT OL