Bu konuşmanın ardından Mistress Blue 1.6 siyah BMW arabasına bindi. Can ise arabanın kaputu üzerinde sırt üstü elleri dikiz aynalarına kelepçeli ve çırılçıplak yatıyordu.
Hava serindi ve biraz üşümeye başlamıştı Can. Büyük bir utançla bu pozisyonda yatarken sahibesinin arabayı çalıştırıp bir an önce gidecekleri yere gitmelerini istemeye başladı. Mistress Blue arabanın kontak anahtarını çevirince içinden "yaşasın gidiyoruz !!" diye sevindi. Mistress Blue arabasını yola çıkarttı ve normal bir şekilde kullanmaya başladı. Bu şekilde giderlerken Can'ın üzerinden geçen hava akımı hoşuna gitmeye başlamıştı. "Aaa baya hoş bir duygu imiş" dedi kendi kendine. Ama başına gelecekleri bilse hiç böyle der miydi?
Mistress Blue yeni kölesini evine doğru götürürken arabayı daha hızlı kullanmaya başaldı. Virajlara sert girdiği için Can, ayaklarından sağa sola yalpalanmaya başaldı. Kaputum üzerinde durmak için ayaklarını kullanmaya çalışyordu ama ayakları kaydıkça vücudunun bütün yükü kelepçeli bileklerine biniyordu. İyi ki zayıf ve atletik bir yapıya sahipti. Bu yüzden el bilekleri çok acımıyordu.
Bu arada Mistress Blue arabanın içinden Can'nın çırpınışlarını gördükçe zevk almaya başlamıştı. "İyi, aferin, arabanın üzerinde durmayı becerebiliyor ama bakalım birazdan ne kadar başarılı olabilecek?" dedi kendi kendine.
Biraz daha yol aldıklarında Can birden arabanın kaputundan bir sıcaklık gelmeye başladığını hissetti. Ne olabilirdi bu sıcaklığın nedeni? Üç - dört km daha gittiklerinde artık çıplak poposu ve sırtı baya yanmaya başlamıştı. Sıcaklıktan kaçmak için ayaklarından destek alarak vücudunu yukarı doğru kaldırdı. Sanki ters bir şekilde dört ayak üzerinde durur gibiydi. Ama bir müddet sonra yorulunca vücudu gene sıcak kaputa deydi. Hemen tekrar kaçırdı vücudunu. Bu böylece devam etti.
Birden Can sıcaklığın sebebini anladı. Uzun zamandır çalışan motor kaputu epeyce ısıtmıştı. Kaputun üzerinde tavada kızaran küçük bir böcek gibi kıvranıp duruyordu.
Mistress Blue onun bu durumundan büyük bir keyif alarak yola devam etti. Onbeş dakika sonra eve geldiler. Ev geniş bir bahçe içerisinde yapılmış, büyük, modern ve gösterişli bir evdi.
Garajın önüne arabayı çeken Mistress Blue aşağıya indi.
"Bakalım kızarmış böceğim nasılmış?" diye Can'nın yanına gitti. Durum tahmin ettiği gibiydi, sırtı, poposu ve bacaklarının arkası kızarmış, aşağılanmakan ve fiziki yorgunluktan bitap düşmüş bir şekilde buldu kölesini.
Kelepçeleri açıp, aşaıya indirdi Can'ı. Ayakta zorlukla duran Can kekeleyerek "çoo çooo - çok teeşkkür ederim Sahibem" diye serbest kaldığı için minnetarlığını ifade etti. Eve ne zaman gireceklerini ve başkaları tarafından böyle çıplak görülme riskinin ortadan kalkacağını düşünürken Mistress Blue'nun sert sesiyle irkilerek kendine geldi.
"ÇABUK SIRT ÜSTÜ YERE YAT !!!!!! ve BAHÇENİN ÇİMLERİ ÜZERİNDE SÜRÜNEREK DOLAŞMAYA BAŞLA!!!!! BU ŞEKİLDE YERDEKİ TAHTA KAPAĞI BULMANI EMREDİYORUM SANA!!!!"
Yavaş yavaş yanması azalan sırtı bu sefer bahçedeki toprak ve küçük taşlardan gelen sürtünme ile ısınmaya başlamıştı. Bu şekilde önünde ne olduğunu göremediği için bahçede rasgele sürünmeye başladı. Canı tekrar yanmaya başladı. Sonun da kapağın bahçenin otalarında olabileceğini akıl etti ve çabalarını bu şekilde sürdürdü. Birazdan kapağı bulmuştu.
"Aferim buldun kapağı! Şimdi ayağa kalk! kapağı aç ve merdivenlerden aşağıya in!" diye emretti Mistress Blue. Sahibesinin bir dediğini tekrarlatmadan yerine getirmeyi öğrenmişti artık Can. Hemen ayağa kalktı ve kapağı açarak merdivenlerden aşağıya indi. Arkasından da Mistress Blue indi ve loş bir ışık veren lambayı yaktı.
Burası evin mimarı tarafından sığınak olarak yapılmıştı ama Mistress Blue kölelerini eğitmek için zindan olarak kullanıyordu. Can'nın gözleri loşluğa alışınca etrafına baktı. Zeminin taş olduğunu farketti öncelikle. 8-10 metrekarelik bir oda idi. Tavan ise baya alçaktı. İçeride hiç bir eşya yoktu. Sadece bir tahta masa ve onun yanında duran kapalı bir dolap vardı. Dolabın içinde de her türlü BDSM aletleri vardı. Hiç bu kadar çeşit olabileceği gelmemişti aklına. Zincirlerden iplere, tasmalardan kırbaçlara kadar herşey vardı. Belliki Mistress Blue işine özen gösteren bir profesyoneldi.
İçeri girdikten sonara Mistress Blue ilk emrini verdi :
Can, Sahibesinin emrettiği gibi elleri ve dizleri üzerinde durarak beklmeye başladı. Korkusundan başını kaldırıp Sahibesine bakamıyordu. Başını öne eğmiş ne zaman sırtında bir topuk acısını hissedeceğini bekliyordu. Tam bu sırada birden karnında sivri bir çizme burnunun varlığını hissetti.
"Biraz daha duvara yanaş salak kölem!!! Yaklaş ki yüksekteki muma daha rahat erişeyim !!!!"
diye bağırarak tekmelemeye başlamıştı Mistress Blue.
Hemen duvara yanaştı Can. Çıplak bedeni soğuk duvarın sertliğini hissederken Mistress Blue üzerine çıkmıştı bile. İki sivri topuğun acısını beli ile sırtında hissederken Sahibesinin ağırlığı sanki bilekleri ile dizlerini ezmeye başlamıştı. Bu güne kadar hiç tadmadığı bie zevk almaya başlamıştı Can.
Can bulunuduğu pozisyondan Sahibesinin mumu yakıp yakmadığını göremiyordu. Herhalde yakmıştır diyerek saymakta geç kalmamak için,
"Yirmiiki!!" diye bağırdı.
Bağırmasıyla birlikte sırtındaki topuk acısı artarken belindeki birden yok oldu. Mistress Blue sağ bacağını kaldırmış bütün ağırlığını sol bacağının üzerine vermişti. Arkasından sağ çizmesi ile Can'ı tekmelemeye başlamıştı.
"Sersem şey !!! mumu yaktım mıki? sayıyorsun? !!! Eğer emin değilsen önce bana sor, sonra say !!! Anlaşıldı mı?!!!!"
"Eee eevv eeveettt!! Efendim, emredersiniz. Önce size soracağım. Ancak, eğer mumu yakmış iseniz aymakta geç kalmamamak için saymıştım!! Özür dilerim, bir daha tekrarlamayacağım bu hatayı!"
"Pek ala! yaktım mumu!!"
"Yirmiiki"
Mistress Blue kölesinin sırtından indi ve diğer mumları yakmaya devam etti. Arada dört yüksek mum daha yaktı. Her yeni yüksek mum yakıldıkça Can daha da zevk aldı sırtındaki topuklardan.
En sonunda kırküçüncü mum da yandıktan sonra içerisi oldukça aydınlanmıştı. Zindanın ortasında sadece ahşap bir masa vardı. Duvarlarda ise bir çok ip, zincir, kamçılar, kelepçeler ve bu gibi aletler sarkıyordu. Can, Sahibesi ile zindanda geçireceği keyifli/acılı zamanı düşünürken Mistress Blue'nun şu emri ile irkildi.
Can, Mistress Blue'nun emrini hemen yerine getirdi. Yüzükoyun thahta masanın üzerine yattı. Masanın nemli ve sert yüzeyini teninde hissetmeye başladı. Masanın yüzeyine göğüsleriyle, kasık kemikleriyle ve dizleriyle yapışmıştı. Ayakları ise bileklerinden itibaren masadan dışarı sarkıyordu.
Ancak başını boynundan yukarı kaldırarak odanın loş duvarlarına bkarak düşündü. Acaba başını nasıl tutmalıydı? bböyle kalkık mı? Çenesi masaya yapışık mı? ya da bir yanağı yukarı bakacak şekilde yan mı tutmalıy dı? Eğer yan tutacaksa sağ yanağı mı? yoksa sol yanağı mı? yukarı bakmalıydı?
Yook yok, en doğrusu bunu Mistress Blue'ya sormalı idi. Ne demekti bir aciz köle olarak başını nasıl tutacağına kendi karar vermesi?
Çekingen ve korkan bir ses tonuyla sordu.
Efendim, ..........
"Hıııım , nerde şu pisliğin kafasına geçireceğim çuval !!! ??"
Can bunu duyunca daha da heyecanlandı. Ne çuvalı? Ne yapacak Sahibem bana ? diye korkmaya başladı.
Mistress Blue'nun yüksek topuklu çizmelerinin sesi odanın içinde yankılanıyordu. "Hahh !!! işte burda !!!"
Keten çuvalı görünce Mistress Blue'nun gözleri parladı. Hemen yanında duran gene ketenden yapılmış kalınca ipi de aldı ve hemen kurbanının yanına geldi.
Can'nın başını saçlarından kavrayıp boynundan yukarıya bükerek kaldırdı. Canın ensenide keskin bir acı oluştu. Ama saçlarının dibindeki acı boynundaki acıyı unutturdu. Mistress Blue kahkahalar atarak elindeki keten çuvalı Canın başından geçirdi. Çuval boynunu örtecek büyüklükte idi. Hatta Can'nın omuzlarına kadadar geliyordu. Keten ipi ince ve zarif parmakalrında dans ettirir gibi hareketlerle çuvalın dışından üç kere dolayarak geçirdi ve ensesinde düğümledi. İpin bir ucu kısacık diğer ucu ise uzun kalmıştı.
İpin uzun kısmını bir köpek tasmasının sapı gibi hafifçe bir iki kere çekerek yokladı ve Can'a emrini verdi.
- 44 Forumlar
- 5,453 Konular
- 75.2 K Gönderiler
- 0 Çevrimiçi
- 9,000 Üyeler