Ve Tanrı fetişi yarattı ....
Roger Vadim ‘Ve Tanrı Kadını Yarattı’ filmini, karısı Brigitte Bardot’un nasıl da büyük bir seks bombası olduğunu göstermek ve bunu da dünyaya kabul ettirmek amacıyla çekti.
Film Amerika’da 1957 yılında gösterime girince Roger Vadim’in bu arzusu fazlasıyla gerçekleşti. Brigitte Bardot bir seks bombası olarak ilahileştirildi.
Fakat filmin büyük bir ihtimalle planlanmamış, belki de arzu edilmeyen bir başka boyutu daha vardı. Bu film sinema tarihinde kalıcı ve etkisi bugünlere gelen bir fetişi de tetikledi.
Filmin bir sahnesinde Brigitte Bardot bikinili bir şekilde kumsalda yürür. Kumda yüz üstü yatmakta olan adamın yanına yaklaşır ve muzip bir şekilde tebessüm ederek adamın kafasına bir ayağı ile basar ve bir süre adamın kafasını ayağı altında tutar. Bir sonuca ulaşmaz bu sahne. Büyük ihtimalle Roger Vadim bu sahneyi çocuksu bir şakalaşma olarak kurgulamıştır ama sahne kolektif bilinçaltına yazıldı.
Kadın hâkimiyeti/ayak fetişizmi bağlamında çok büyük bir dalganın da canlanmasına neden oldu. Bugün bu fetiş dalgasının izini süreceğim ama ilk önce edebi kökenlere bir gidelim.
Kadın ve Kuklası
Pierre Louys’un ‘Kadın ve Kuklası’ adlı romanı 1898 yılında piyasaya çıktı. Kitaba popüler ilgi çok fazla oldu. Kadının elinde kukla haline dönüştürülen erkek konusunun anlatıldığı bu kitap daha sonra çok fazla sayıda filme konu edildi.
Benim tespit edebildiğim tam 7 ayrı film bu kitaba dayanılarak çekilmiş. ‘Ve Tanrı Kadını Yarattı’daki o sahnenin kolektif bilinçaltında yarattığı heyecanın da gösterdiği gibi, insanlar bu konu ile çok ilgililer. Heyecan verici ve ilginç buluyorlar bu konuyu.
Şeytan kadındır
Kadının elinde kukla olan adam hikâyesi sinemaya ilk önce Joseph Von Sternberg tarafından uyarlandı. Sternberg kendisine özgü, sui generis bir durum oluşturduğundan onu daha sonra ayrıca inceleyeceğim. Ancak hikâyemizin akışı açısından Brigitte Bardot’un ve ‘Ve Tanrı Kadını Yarattı’ filminden iki yıl sonra ‘Kadın Şeytandır’ filminde oynamasıdır. Galiba kumsalda adamın suratına basan Bardot imajının yarattığı popüler heyecanı bu yeni film ile tatmin etmek yoluna gidildi. ‘Ve Tanrı Kadını Yarattı’ filmindeki sahne, bir seks bombası ve seks tarrıçasının oyun olsun diye yaptığı bir iş olabilirdi ama iki yıl sonraki filmde sado-mazoşistik tema çok daha belirgindi.
Sado-mazoşistik dünya görüşü
Pierre Louys’un romanını ilk keşfeden ve beyazperdeye uyarlayan Josef Von Sternberg, tamamen iç tutarlılığı olan bir sado-mazoşistik dünya görüşüne sahipti. Kadının elinde erkeğin oyuncak olması ve erkeğin kadın tarafından hâkimiyet altına alınması onu tahrik ediyordu. Bu tavrının yine çok açık bir şekilde dışarıya vurulduğu bir başka filmi yine Marlene Dietrich’in oynadığı ‘Blue Angel’dır.
Bir profesör gece kulübü şarkıcısına âşık olur. Aralarında seks de yoktur ama profesör sadece kadına yakın olmak için her şeyini bırakıp onun uşağı olmayı kabul eder.
Filmin bir sahnesinde Dietrich uşağına çoraplarını getirip, uzattığı bacağına giydirmesini söyler. Profesör diz çöker ve denileni yapmaya başlar. İşte o anda mahvolduğunu ve artık bir hiç olduğunu anlar ama tutkusunu engelleyemez ve devam eder.
Sternberg’in bu sahneyi kıskanarak çektiğine ve oyuncu yerine Marlene Dietrich’in önünde diz çöküp naylon çorabı giydirenin kendisi olmak istediğine eminim.
Ve Bunuel
Pierre Louys’un romanına dayanan önemli filmi ise Louis Bunuel çekti. Bu olmasaydı şaşırırdım. Çünkü Bunuel’de de çok belirgin bir fetişistik tutku var ve bu da filmlerine yansıyor.
Örneğin Catherine Deneuve’nun oynadığı ‘Gündüz Güzeli’ filminin bir sahnesinde fahişe olarak çalışan Denevue, uşağı rolüne giren müşterisini sırt üstü yatırır. Suratını ayakkabılı ayağının altına alır ve ezer. Sahnenin gelişiminden ve çekimin biçiminden Bunuel’in bu sahneden özel bir keyif aldığı ve çekerken de hınzırca güldüğünü tahmin edebiliyorum.
İşte bu yüzden Bunuel’in ‘Kadın ve Kuklası’ romanını uyarlamaması düşünülemezdi ve sonunda ‘That Obscure Object of Desire’ adlı muhteşem film ortaya çıktı.
Filmde Fernando Rey sevişme sözünü belki tutar diye genç kadının (filmde Angela Molina ve Carole Bouquet tarafından canlandırılıyor) hâkimiyeti altına girer. Genç kadın her defasında adamı kandırmakta ve oyalamaktadır. Ama adam kadından bir türlü kaçamaz, onun her oyununa baş eğer. Bir sahnede adamın yine umudu boşa çıkmıştır ve kadın ona önünde eğilip çizmelerini öpmesini söyler. Adam hiç tereddüt göstermeden bu arzuyu hemen yerine getirir.
Görüldüğü üzere kolektif bilinçaltında saklı tutulan arzuları bazı yönetmenler açığa çıkarmayı başarmışlar. İşte bu nedenle onlara ‘Büyük yönetmen’ deniliyor.
Paylaşım için teşekkürler. Özellikle okumadığım kitap yönlendirmeleri içinde ayrıca teşekkürler.
S.S.K. Emeklisi by_kole
BeLki Sandığın Kadar Ukala, BeLkide Tahmin Edemeyeceğin Kadar Mütevaziyim. Biraz SakLıyım Bazen YasakLıyım. Kimseyi Örnek ALmam. Kimseye Örnek OLmam. Arkama Bakmam. 'AsLa' Demem. 'Keşke'Leri Sevmem !! ELeştiri DinLerim Nasihat DinLemem !!

Bugün iki baslik fetis ile BDSM icinde bana tarih dersi gibi geliyor. Ne güzel. Tesekkürler.
- 44 Forumlar
- 5,453 Konular
- 75.2 K Gönderiler
- 0 Çevrimiçi
- 9,000 Üyeler